Kim ne derse desin, Sayın deniz Baykal gerçekten çok usta bir politikacıdır... Hemen belirtelim ki, siyaset biliminde akademik kariyer sahibi de olan Baykal, iktidara pek gelemediği için; haliyle bu bilgi ve birikimini daha çok muhalefet pozisyonunda değerlendiriyor. Politikadaki ustalık ve uzmanlığı, şimdiye kadar kendisine iktidar yolunu açmadı ise de; onu, partisinin liderliğinde ve tabii muhalefette kalıcı kılmıştır. Öyle ki, Baykal bu pozisyonunda, özellikle partisi içindeki muhalifleri ve rakipleri tarafından da kabullenilen bir istikrarı yakalamış bulunuyor. Bu rahatlık içinde Baykal, kıdemli politikacı olmanın keyfini de çıkarıyor... Muhalefet performansı ve üslubu başkalarınca çok eleştirilse de; o bilinen tarzını değiştirmeye pek niyetli görünmüyor. Baykal zaman zaman gerilimi yükseltme stratejisini içinde barındıran siyaset tarzında; ortama göre dozajı ayarlar. Bazen Alperenlerin sözleriyle süslediği konuşmalarıyla bütün kitleye kucak açan bir görüntü sergiler. Ama bazen de, CHP ideolojisinin artık son derece daralmış kalıpları içinde; ısrarlı bir statükoculuğu savunmaktan kaçınmaz... Baykal ve arkadaşlarının, statükoculuk politikasıyla bizzat kamplaşmayı ve ayrışmayı tetikleme durumunda kaldıklarını fark etmemeleri mümkün müdür? Diğer taraftan Baykal'ın birlik ve beraberliğe çağrısı; yahut ayrışma tehlikesi karşısındaki endişeleri ne ölçüde kabul görür ve başkalarınca samimi olarak algılanır?! Dünkü sabah gazetesinde, Baykal'ın ülkedeki kamplaşma tehlikesi ile ilgili bazı değerlendirmeleri vardı. Baykal'ın NTV'deki bir programda yaptığı değerlendirmelerine yer veren gazete haberinde, 19 Eylül'den sonra Meclis'in çalışmaya başlamasıyla birlikte Ana Muhalefet Partisinin gündeme getireceği bazı konular üzerinde duruluyordu. Bunlardan birisi, Fatih-Çarşamba semtindeki İsmailağa Camii'nde işlenen cinayet ile ilgili soruşturmanın seyri hakkında olacak. Baykal bu olayın gerektiği gibi kovuşturulmadığını iddia ediyor. ".... Emniyetin bu olayı ayrıntılı ve kapsamlı bir şekilde inceleyeceğine güvenmek doğru değil..." dedikten sonra, Emniyette bir zafiyet gördüğünü, Söğüt'te yaşanan olaylardan sonra gözaltına alma girişimi yapıldığını, ama Fatih'te yapılmadığını ileri sürüyor. Acaba öyle mi? Bu konuda dün İstanbul Valisi Muammer Güler basına açıklama yaparak, bu olay ile ilgili soruşturmanın sürdüğünü söyledi. Baykal'ın devam eden bir soruşturma hakkında bu şekilde peşin yargıda bulunması doğru mudur? Siyaseten yasaklı olduğu dönemlerde avukatlık yapan Baykal'ın bu yaklaşımı tabii ki, doğru değil!.. Diğer taraftan Baykal klasik muhalefet söylemi içinde; Türkiye'de bir kriz olduğunu, bu iktidar döneminde çok vahim olaylar yaşandığını söyleyerek şu iddiaları sıralıyor: "Türkiye çok tehlikeli bir parçalanma, dağılma baskısı altına çekiliyor, bu çok kaygı verici bir olay. İktidarın dördüncü yılında Türkiye'de çok tehlikeli bir çözülmenin şekillenmekte olduğunu görüyorum." Baykal, öteden beri dillendirdiği başka iddiaları da tekrarlıyor; Türkiye'de cumhuriyet laiklik ekseni konusunda bir kutuplaşma yaşandığını, yine dış politika konularından etkilenerek bir başka kutuplaşmanın yaşandığını, şehit kavramının, askerin işlevinin tartışılır hale geldiğini söylüyor. Baykal bunları söylüyor da, bir şeyi açıkça ortaya koymuyor. Kamplaşmayı, kutuplaşmayı kim veya kimler körüklüyor acaba?! Cenaze merasimlerini örgüt mitinglerine çeviren, Türkiye'nin tarihi ve milli gün kutlamalarında dahi siyasi fanatizmi öne çıkaranlar kim veya kimler? Baykal bazı şeyleri ustaca öne çıkarıyor ama; bir kısım gerçekleri de nedense göz ardı ediyor. Peki vatandaş bunları fark etmiyor mu? Eğer fark etmemiş olsaydı, seçim sandıklarından daha farklı sonuçlar çıkardı!.. Baykal'ın kriz var dediği Türkiye'de, son bir yılda sabit fiyatlarla yüzde 8.3 oranında bir ekonomik büyüme kaydedilmiş...