Yakın siyasi tarihimizle ilgili olarak, bir süreden beri yapılan ifşaatlar dudak uçuklatacak cinsten... Ama çok faydası oluyor! Perdeyi ilk olarak Amerikalılar açtı. Amerikan resmi arşivlerinde yer alan ve 1969 yılında Türkiye'de; darbe yapılmak istendiğini ortaya koyan belgeler üzerine, pek çok yorum yapıldı. Ancak bunların içinde, en çarpıcı olanı Prof. Erdal Yavuz'a aitti. O dönemde SBF'de öğrenci derneğinin başkanı konumunda bulunan Yavuz'a; bir gün kendisini albay olarak tanıtan üç kişi geliyor ve profesörlerle yargıçların Anıtkabir'e yapacakları bir yürüyüşün ciddiyetinin kaçmaması bakımından öğrencilerin katılmamasını, öğrenci liderlerinin bunu temin etmesini istiyorlar... Yavuz da, o dönemde asistan olan Uğur Mumcu ve Doğu Perinçek ile Mahir Çayan'a konuyu açıyor... Neticede bu yürüyüşe katılmıyorlar. İş burada kalsa iyi. Ancak daha vahim noktalar var. Aktarılan bilgilere göre, bu yürüyüş sırasında profesör ve yargıçların üzerine birileri ateş açacaktı. Böylece meydana gelecek gerginlik ve karışıklıklardan darbeciler yararlanıp kolayca iktidara el koyacaktı!.. Demek ki, "İlke ve devrimlere sahip çıkmak için..." iddiasıyla zırt pırt yapılan yürüyüşleri, Anıtkabir ziyaretlerini vs. iyi analiz etmek gerekiyor. Güya bunlar Cumhuriyetin değerleri için... Lakin; esasında birtakım dikta heveslilerinin maceralarına çanak tutmak da, olabilir işin içinde... Bu arada, sırf profesörler iştirak ediyor diye, her çeşit toplantı ve gösteriler de bilimsellik kazanamaz! Aynı şekilde, yargıç ve savcılar katılıyor diye de, her gösteri "hukuki" olamaz!.. Bunun kanıtı, 28 Şubat döneminde Genelkurmay'da verilen brifinglerde, askerleri sekiz dakika boyunca ayakta alkışlayan yargıç ve savcıların davranışıdır... Şu sıralarda, ÜAK'nın peş peşe yaptığı toplantılarda; sürekli bilimsellikten filan dem vuruluyor ama, bilimsellik diye; 19'uncu yüzyılda kalmış pozitivist ve materyalist görüşler dayatılmaya çalışılıyor. Bazı tıpçı rektörlerin öncülük ettiği bu şovlarda; "bilimsellik" olgusu kökünden çarpıtılıyor. Açıkçası, bilimsellik iddiasını dilinden düşürmeyen bir kısım akademisyen, gerçekte hurafeciliği empoze etmeye kalkışıyor!.. Diğer taraftan, birtakım karanlık mahfillerde yapılan gizemli konuşmalar deşifre oldukça; ortaya türlü türlü pislikler saçılıyor. Cakasından geçilmeyen ve bir dönem, çok önemli makamları işgal eden kimi şöhretlerin, bilim diye; hukuk diye neler saçmaladıkları da, daha iyi anlaşılıyor... Yalnız bir şey var: Geçmişte kendilerinin de maskesini düşüren; bu tür deşifre olaylarından, bir medya grubu fena halde rahatsız!.. Acaba neden?..