Türkiye'de son zamanlarda, kamu düzenini ve halkın huzurunu bozmak; devleti özellikle, Avrupa Birliği ile 3 Ekim'de başlaması beklenen müzakereler öncesinde zor duruma düşürmek için çok tehlikeli provokasyonlar sahneleniyor... Bu tür olaylardan biri, geçen cuma günü, Fatih Camii avlusunda kendilerine "Hizb-ut Tahrir" ismini veren örgüt mensuplarınca, kafaları epeyce karıştıracak bir biçimde sergilendi. Bahsi geçen örgüt mensupları güya hilafeti geri getirmek için mücadele başlatmışlar ve Müslümanları da bu mücadeleye katılmaya çağırıyorlar!.. Açıkçası ülkemiz bu çeşit hiziplerden ve hizipleşmelerden çok büyük sıkıntılar çekti. Fatih Camii avlusu bahsi geçen türden gösterilere maalesef yabancı değil. Bir dönem acayip kıyafetleri ve ellerindeki uzun sopalarla, insanları tedirgin eden "Aczmendiler" değişik ve garip gösteriler yapıyordu bu mekanlarda... 28 Şubat Dönemi öncesinde yürütülen toplum mühendisliği çerçevesinde, neşvü nema bulan Aczmendiler, Fadimeler, Kalkancılar vs. epeyce tahribat yaptıktan sonra, tiraji komik bir şekilde bertaraf edildiler. Ancak işin iç yüzü toplum tarafından öğrenilip anlaşılıncaya kadar, memleketin huzur ve sükunu, etkisi yıllarca sürecek biçimde sarsıldı. Aczmendiler'in başı aylarca, televizyon kanallarında tahrik edici konuşmalar yapmıştı. Bir başkasının telaffuz etmesi halinde, tv. stüdyolarının kapısında enterne edileceği lafları fütursuzca sarfeden o kişiye nedense kimse uzun müddet dokunmamıştı! Şimdi de geçen cuma günü de yukarıda ismi belirtilen örgütün başı olduğu iddia edilen kişi benzer bir muamele görmüş bulunuyor... Nedir, ne oluyor? Yine ne yapılmak isteniyor?! Bu konuda hem ilgili ve yetkili mercilerin, hem de halkımızın çok dikkatli olması gerekiyor. Yeni bir tuzağa düşmemeliyiz. Din sömürüsü yoluyla veya etnik ayrımcılık üzerinden bu ülkeyi karıştırmak isteyenlere fırsat verilmemelidir. Geçen sene bu zamanlarda, yine AB'nin Türkiye hakkında önemli karar aşamasında olduğu bir sırada, yok yere bir zina tartışması çıkarılmıştı. Ardından başka tertipler sahnelenmişti. Güya "Dünya kadınlar günü" dolayısıyla yasa dışı gösteri yapan ve güvenlik kuvvetlerine fiili saldırıda bulunan ve yine bir örgütün üyeleri olan bazı kadınların joplanması, ülkemizin başını hayli ağrıtmıştı. Bu günlerde yine bakıyoruz ki, bu defa başka bir odaktan, bölücü örgütten verilen işaretle ortalık bir anda karıştırılmak isteniyor. Yurdun çeşitli yerlerinden otobüslere bindirilerek, Bursa'nın Gemlik ilçesine getirilecek insanlarla burada Bölücü Örgüt Başı için yasa dışı gösteriler yapmaya yelteniliyor. Mülki makamlar yasa dışı gösteriye izin vermeyince de, bildik manzaralar zuhur ediyor... Molotof kokteylleri ile etraf yakılıp yıkılıyor, arabaların, dükkanların camları parçalanıyor! Hafta sonu, İstanbul'un çeşitli mahallerinde, kanun dışı gösteriler ve anarşik eylemler vardı. Ama bundan daha tehlikelisi, Bilecik'in Bozüyük ilçesinde cereyan etti. Daha önce Trabzon ve Sakarya'da bildiri dağıtıp gösteri yapmak isteyen TAYAD üyeleri, halkın tepkisini toplamış ve (Türk Bayrağının yırtıldığı söylentileri üzerine, bazı vatandaşlar galeyana gelip linç girişiminde bulunmuştu... Bozüyük'te de bölücü örgüt ve onun başı Öcalan'a duyulan öfke sebebiyle, vatandaşlar otobüslerle Gemlik'e gitmek isteyen göstericilere şiddetli tepki gösterip araçların camlarını kırdı. Meydana gelen olaylarda, 27 polis, 7 asker ve bir doktor olmak üzere 25 görevli de dahil 144 kişi yaralandı. Emniyet kuvvetlerinin çok dikkatli tedbir ve sağduyulu davranışı sayesinde, daha büyük olayların önüne geçilebildi. Eskişehir'in Çifteler ve Ankara'nın Polatlı ilçelerinde de olaylar meydana geldi. Bu şekilde tahrik ve provokasyonlarla, vatandaşların karşı karşıya getirilmesi; birbirine düşürülmesi ülke güvenliği açısından çok tehlikeli bir durumdur. İnsanların kin ve öfkesinin daha fazla büyümesine meydan verilmeden bu fitnenin önüne geçilmelidir. Herhalde İçişleri ve Adalet Bakanları teşkilatlarına gerekli alarmı vermiştir. Valilik, kaymakamlık ve emniyet müdürlüğü birimlerinin, bir taraftan kanuna aykırı davranışlara yeltenenler hakkında yasal tedbirleri alırken, diğer yandan halkın provokasyonlara karşı uyarılması görevini de yerine getirmelidir. Maksat apaçık bellidir; 3 Ekim'e kadar olan bir aylık sürede, Türkiye'yi zor duruma düşürmek ve AB sürecine olabildiğince zarar vermektir. Bu tertip boşa çıkarılmaldır...