Geçmişte, her yıl ramazan ayı öncesinde tekrarlanan can sıkıcı bir durum vardı. Orucun başlamasına günler kala, hep aynı klişe laflar manşetlere taşınırdı; "İftariyelikler el yakıyor..." vs. Genelde esnafın "Ramazan Bereketi" atmosferini yaşadığı bir sırada, tam aksi yönde olumsuz haberler peş peşe sıralanırdı. Gazetecilik mesleğine başladıktan sonra uzun seneler, bu garip durumun hemen hiç değiştirilmeden, kim bilir belki de böyle bir şeye ihtiyaç duyulmadan önümüze sürüldüğünü müşahede ettim. Bu sebeple, daha önce konu ile ilgili şikayetimi burada dile getirdim. Sadece fiyatlarla alakalı değil; aynı şekilde her ramazan ayı başlangıcında, oruçla ilintilendirilen birtakım hastalıkların bahane edilerek, insanların ibadet yapmaktan caydırılması yönündeki kasıtlı yayınlara da dikkat çekmiştim. İlgili ilgisiz, konunun mütehassısı olup olmadığına bakılmaksızın, bir doktora atfen verilen malum haberlerde, kimi zaman tansiyon, kimi zaman mide rahatsızlıkları; bazen da kalp veya şeker hastalığı oruca mani olarak lanse edilirdi... Bu sene takip edebildiğim kadarı ile, bu türden yayınlara fazla yer verilmedi. Sadece diyet konusunda, iftar ve sahurda mideye aşırı yükleme yapılmasının mahzurlarından bahseden haberler okuduk. Ki; bunlar özünde doğru ve faydalı bilgiler ihtiva ediyordu. Medyanın on yıllarca sürdürdüğü bir yanlışı, en azından bu yıl için terk etmiş olması (Gelecekte ne olur bilemeyiz) sevindirici bir durum. İnsanların büyük bir arzu ile kendilerini ibadete verdiği mübarek ramazan ayında; doğru olmayan, eksik ve yanıltıcı bilgilerle ve üstelik uzmanların görüşünü gerektiren hassas mevzularda, çalakalem şeyler yazılıp yayınlanarak, insanların tereddüde sevk edilmesi son derece yanlış bir hareket tarzı idi. Bu sene aynı hatada ısrar edilmemiş olması, medya adına olumlu bir gelişme. Ancak medyanın bütünüyle olumsuzluklardan sıyrıldığını söylemek ne yazık ki mümkün değil. Her şeyden önce, 11 ay vur patlasın çal oynasın aldırmazlığı ile giden bir kısım medyanın bu ayda yine o bildik "Ramazan ticareti"ne başvurduğunu görüyoruz. Muhtevası tartışmalı pek çok yayınla tiraj ve reyting artırma gayretleri bütün hızıyla devam ediyor!.. Başka zamanlarda "din tüccarlığı" ithamını kendilerinden farklı kesimlere karşı bir hücum şekli olarak kullananlar, kendi hesaplarına geldiğinde bizzat o tüccarlığı yapmaktan kaçınmıyorlar... Neyse halkın önemli bir kısmı bu ticaretin farkında. Bu sebeple üzerinde fazlaca durmaya gerek yok. Ama esas dikkat edilmesi gereken husus; son yıllarda, tv ekranları ve gazete sayfalarında halkın üzerine tebelleş olan bir kısmı Prof. etiketli, kimi İslamcı, kimi ilahiyatçı birtakım yazar ve yorumcuların halkın inançlarını sarsıcı, kafa karıştırıcı, özellikle dini konularda yeterli bilgiye sahip olmayanları şaşırtacak şeyleri yazıp çizmeleridir. Bu köşeyi takip edenler bilir; burada çok nadir olarak dini konulara temas edilir. Ama yukarıda belirtilen türden kişilerce, İslamiyetin nezahetine kesin olarak aykırı, din adamı veya ilahiyatçı sıfatını taşımayı hak edecek terbiye ve nezaketten uzak bir üslupla dini meseleler tartışmaya açılınca insan ister istemez konuya temas etme ihtiyacı hissediyor. Zira bazen sorumsuzca, işi o kadar ileri götürenler oluyor ki; değil bir din adamı, ilahiyatçı vs. sokaktaki sıradan insanın dahi kullanmaktan edep ettiği bir üslupla en hassas meselelerden bahsediliyor. Din hakkında konuşma yetkisini kendisinde gören bu kimseler, zaman zaman en sıradan insanların bile hayâ duyacağı bir argo üslubu, fütursuzca ve küstahça kullanmaktan çekinmiyorlar! Merak ediyorum acaba Diyanet Teşkilatı bu tür insanlara karşı niçin yapması gereken görevini yerine getirmiyor? Din hakkında böylesine yanlış biçimde ve sorumsuzca konuşmak bu kadar kolay ve ucuz mudur?!. Dinimiz "Hayâ imandandır" buyuruyor. Ama din adına ahkam kesen bazıları hayâdan uzak bir tavırla insanların kafasını karıştırmayı vazife edinmiş sanki!.. İlgili-ilgisiz, bilgili-bilgisiz her önüne gelen, üstelik İslam adabına mugayir şekilde halkın fikriyatını ifsat ederse, bunun sonu nereye varır, hiç düşünüyor muyuz? En ciddi meseleleri sulandırarak, en hayati konuları hafife alarak insanların maneviyatına tasallut sürerse; bir müddet sonra artık neyin doğru neyin yanlış olduğu noktasında halk büsbütün şaşıracak! Sonuç olarak yetkili merciler, Müslümanların en yüce duygularına musallat olmuş kötü niyetli kişilerin böylesine feci zararlı faaliyetlerine karşı, daha hassas ve dikkatli olmalıdır ve bir an önce tedbir yönünde harekete geçmelidir.