Bu ülkede neredeyse sosyal bilimleri bile şirazesinden çıkaracak derecede saçma, laubali tanımlamalar, yüzeysel ve karşılığı olmayan sınıflandırmalar; ayağı yere basmayan, zorlama yakıştırmalar ve hiçbir biçimde karşılığı olmayan sözüm ona kavramlar üretmek bir hastalık oldu... Salı günleri CHP'nin Grup Toplantısında Kılıçdaroğlu'nu dinlemek bayağı eğlenceli oluyor! CHP Lideri, Kemal Türkler'in 30 yılda sonuçlanamayan davasının zaman aşımına uğramasını, ilgili dosyanın Ankara'dan İstanbul'a altı senede gelmesini "RECEP DEMOKRASİSİ" diye açıklıyor. Acaba ciddiyet bunun neresinde? Kemal Türkler otuz yıl önce öldürülmüş. Ana Muhalefet Lideri, yargıdaki aksamaları, davanın gecikmesini, savsaklanmasını vs. yalnızca bugünkü hükümete ve onun başkanına yıkmaya çalışıyor. Ve bunu da absürd bir tanımlama ile yapıyor: "RECEP DEMOKRASİSİ..." Tarife bak hizaya gel!.. Demek ki "Recep Demokrasisinde Kemal Muhalefeti" ancak bu kadar olabiliyor. Öyle mi? Bu kadar sığlık, bu kadar ucuzluk siyasi ciddiyete sığar diyen beri gelsin. Yüzeysellik sadece siyasi alanda değil ne yazık ki. Akademyadan başlayarak medyayı da içine alacak şekilde, her tarafa musallat olmuş vaziyette. İsminin başında fiyakalı titr bulunan pek çok kimse dahi, bilimsel ciddiyet ve bunun sorumluluğunu filan hiç düşünmeden; akıllarına üşüşen tuhaf şeyleri, güya fikir diye yumurtluyorlar... Sosyolojik karşılığı olmayan, tarihin herhangi bir döneminde Türk toplumunda ne sınıfsal yapının; ne de sosyo-ekonomik veya kültürel kategorizasyonun bir kalıbı yahut tanımı olmamış, "BEYAZ TÜRK" lafı mesela... Doğru şekilde ve doğru yerde kullanıldığı takdirde, bir anlam ifade edebilecek "MAHALLE BASKISI" ifadesini, en önce kendisini "sosyolog" olarak tanımlayan bir ünlü gazeteci saptırdı. Diğerleri de peşine takıldı! "Beyaz Türk" kavramı(!)nın yayılmasına katkı yapmış olmakla övünen müteveffa meslektaşımız Ufuk Güldemir, bir ara "büfeci islamı" diye son derece absürd bir lakırdı atmıştı ortaya. Neyse ki, o lakırdı tutmadı ve unutuldu. Bunun gibi İslamiyet hakkında, asgari bilgiden dahi yoksun bulunan sözüm ona araştırmacı ve bilim adamı unvanlı kimselerin, fütursuzca kullandıkları benzer başka ifadeler de var... Mesela "Türk Müslümanlığı", "Arap Müslümanlığı", "Anadolu İslâmı" vb. Neyse ki 'Trakya İslamı' filan diyen yok henüz. Dinin şehirde, kasabada, köy yahut mezrada ayrı ayrı versiyonları varmış gibi, "Şehir Müslümanlığı" türünden yeni yeni inciler döktürüyorlar! Oguste Comte pozitivizmine körü körüne sarılan seleflerinin yolunda, bugün de kendilerini kanaat önderi olarak lanse eden; bir kısım sosyal bilimci, yazar ve akademisyen, güya bilim adına ama bilimsellikten uzak; fazlasıyla sığlık ve laubalilik kokan, gerçeklerle bağdaşmayan akıllara ziyan düşünceler yayıyor. Yazık! Ciddi meseleler bu kadar ayağa düşürülmemeli... NOT: Sosyal rehberlik alanındaki çalışmalarıyla tanınan İlhami Fındıkçı'nın Alfa Yayınlarından çıkan kitabı, "İnsani Derinlik"; aşk, aile ve kişisel gelişim konularında çok önemli bilgi ve deneyimler sunuyor. Kitap meraklılarına tavsiye ederim.