Referandum niye bu kadar rahatsız etti?

A -
A +

Pazar günü yapılan halk oylaması sonuçları, besbelli bazılarını çok rahatsız etmiş!.. Özellikle de CHP Yöneticilerini. Çünkü hemen salvo atışlarına başladılar. CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Kılıçdaroğlu ve Kemal Anadol; Türkiye için hiç de yararlı olmayan yeni tartışmaları başlatmaya çalışarak; temelsiz birtakım iddialar ileri sürdüler. Kılıçdaroğlu, Referandumla birlikte Cumhurbaşkanı Gül'ün konumunun tartışmalı hale geldiğini iddia ederken; Anadol da Yüksek Seçim Kurulu Başkanını tarafgir davranmakla suçladı. Dikkat ediniz, ilk defa bir yüksek yargı organının başkanı bu şekilde hedef alınıyor!.. 22 Temmuz öncesinde Sabih Kanadoğlu'nun şapkasından çıkardığı 367 tavşanı ile, Türkiye'yi bir krize sürükleyen Baykal ve arkadaşları, halkın sandıkta kendilerini cezalandırmasını anlaşılan yeterince değerlendirememiş!.. CHP'nin, bunalıma dayalı siyasi tutumunda ısrar etmesi; ister istemez bizi bu yargıya götürüyor. Her şeyden önce, bu Anayasa değişikliğine gitme zeminini açan CHP'dir. Çünkü CHP, 367 meselesini Anayasa Mahkemesine götürerek, o malum kararı çıkarttı ve demokratik sistemi kilitledi. O kilidi açmak için yapılan anayasa değişikliğini de hiç gereği yokken 10'uncu Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer, referanduma taşıdı. Üstelik, bu referandumun 22 Temmuz'da yapılmasını da; CHP çizgisindeki tavrıyla bizzat Sezer engelledi. Şimdilerde iktidar partisini "neden referandumu iptal etmedin..." diye suçlayan CHP ve onun bu görüşünü savunan diğerleri, yakın geçmişi sanki hiç yaşanmamış gibi davranıyor. Oysa hukuk sistemine çomak soktuğunuz vakit, peşinden nelerin geleceği belli olmaz. Neyse ki, halkımız herhangi bir propaganda olmadığı halde, büyük bir demokratik olgunlukla sandık başına giderek; devrim niteliğinde, önemli bir anayasal değişikliği hayata geçirdi. Bu referandumun getirdiği en önemli yenilik, şüphesiz Anayasanın 101 ve 102.'nci maddelerinin yeni baştan düzenlenmesiyle; bundan böyle Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi hükmünün yürürlüğe konulmasıdır. Diğer bir değişiklik, 96'ncı maddedeki Meclis toplantı yeter sayısının herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak şekilde üçte bir çoğunluk, yani 184 rakamı ile bağlanmasıdır. Meclis'in çalışma düzeni ile ilgili bir kuralın halkoyuna sunulmasını, "bilim adamı" kisvesi altında eleştirenler; öncelikle 367 skandalını izah etmelidir. Anayasa hükümlerini -amiyane tabiri ile- lastik gibi her tarafa çekerek, bundan siyasi hedeflerine dönük sonuç çıkarmaya çalışanlara, ses etmeyenlerin bu bapta söyledikleri tamamen boş şeylerdir! Üçüncü değişiklik de seçim süresi ile ilgili (Beş yıldan dört yıla indirildi.) 77 maddenin 1'inci fıkrası ile; seçimlerin genel yönetim ve denetimiyle ilgili 79'uncu maddenin ikinci ve son fıkrasına Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili yapılan eklemelerdir. CHP ve onunla paralel görüştekilerin yeni iddiaları, hukuken hiçbir biçimde geçerli değildir. Sayın Abdullah Gül, 21 Ekim tarihine kadar yürürlükte olan Anayasa hükmüne göre, yedi yıllık bir süre için seçilmiştir. Burada herhangi bir tartışmalı durum söz konusu değildir. Şayet geçici 18 ve 19. madde, referandum metninden çıkarılmamış olsaydı bile, yine de Sayın Gül'ün durumu hukuken tartışmalı olmayacaktı. "Gül'ün görev süresinin beş yıla inmesi gerektiği" yolundaki görüşler de hukuken geçerli değildir. Bakınız, Fransa eski Devlet Başkanı Jacques Chirac, 1995 yılında yedi yıllık görev süresi için seçildi. 24 Eylül 2000 tarihinde Anayasa değişikliği ile, devlet başkanının görev süresi beş yıla indirildi. Yapılan referandumda, Fransa'nın 39 milyon 900 bin seçmeninden yalnızca 12 milyonu sandık başına gitti. Yani üçte birden daha az bir oran!.. Yedi milyon 400 bin kişinin evet oyu ile, değişiklik kabul edildi. (2 milyon 700 bin hayır oyu verdi. 1 milyon 900 bin oy da geçersiz sayıldı...) Ancak Chirac, bu değişikliğe rağmen, o dönemde yedi yıllık görev süresini tamamladı. 2002'de tekrar beş yıllık bir dönem için aday oldu ve yeniden seçildi. Görüldüğü üzere, kimse çıkıp da "Anayasa süreyi beş yıla indirdi, onun için de Chirac beş yılın sonunda Elysee Sarayını terk etmelidir..." filan demedi. Bilimsel objektifliğe sahip hukukçular, bu örneği de göstererek, Sayın Gül'ün görev süresi ile ilgili tartışmaların yersiz olduğunu belirtiyor. Lakin siyaseten rahatsız olanlar, ille de bir tartışma ve gerginlik çıkarmaktan geri durmuyor... Özetleyecek olursak; Türk siyasi tarihinin en demokratik referandumu; başarıyla yapılmış ve her dönemde saray darbelerine kapı açan, Çankaya Krizleri de artık tarihe karışmıştır!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.