Başbakan Tayyip Erdoğan'ı seleflerinden farklı kılan yönlerinden biri de, galiba biraz fazla açık sözlü olmasıdır! Gerçekten dış politika da dahil olmak üzere, çoğu meslektaşlarının hemen hiç yapmadığı şekilde, konuları büyük bir açık yüreklilikle seslendirebiliyor... Bazıları bu durumu hayli yadırgasa da, Sayın Erdoğan'ın tarzı bu. Elbette bunun avantaj ve dezavantajları da yine kendi hanesine yazılıyor. Başbakanın önceki akşam İstanbul Büyükşehir Belediyesi iftar yemeğinde yaptığı konuşma, bu fazlasıyla açık sözlülüğünün yeni bir göstergesi. Zira "Başbakan olarak konuşamadığımız meseleler var..." türünden bir itiraf, herhalde şimdiye kadar bu denli açık ve samimi biçimde duyulmamıştı. "Nereye el atmaya kalksak, karşımıza statüko çıkıyor. Engelliyorlar. Adım attırmıyorlar. Şaşarsınız. Ya hayırdır ne oluyor? Hepsini konuşamıyorsunuz ki... Ya Başbakansınız nasıl konuşamazsınız. Evet, konuşamıyoruz ama, konuşacağımız günler gelecek..." Bu sansürsüz ifadeler Türkiye'deki değişimin de açık bir işareti olarak değerlendirilebilir. Statüko direniyor ama, değişim de zorladıkça zorluyor. Erdoğan, bazı dostlarının kendisine akıl verdiğini, kiminin bizzat gelerek, kiminin de telefon ederek uyardığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: "Diyorlar ki, onca yıldır çözülemeyen sorunları sen mi çözeceksin. Tayyipciğim çözemezsin, vazgeç. Senden öncekiler yapamadı, sen nasıl yapacaksın dediler. Ötele, sümenaltı et dediler. Görmezden gel dediler. Biz ise hayır dedik. Bütün engellemelere rağmen, bütün meselelerin üzerine cesaretle gittik, gidiyoruz...." Bu köşede daha önce yazıldı. AK Parti, statükoculuk yapmayıp, ateş topu niteliğindeki kimi yakıcı meseleleri cesaretle ele aldı ve çözümü için de ciddi gayret gösteriyor... Elbette başarılı olduğu ve olamadığı noktalar var. Ama en azından eyyamcılığı politik bir tarz olarak benimsemiyor. Başbakan Erdoğan, bunu öğrencilik hayatından bir anekdot ile anlatıyor. "Hocam öyle derdi: 'Oğlum ekonomi risktir' derdi. Daha sonra öğrendik ki, siyaset de risktir. Ama şimdi görüyorum ki, çok daha ileri bir ifade ile yaşam bir risktir. Yaşam bir risk olduğuna göre artık biz bu yola çıktık... Öyle ise biz riski üstümüze aldık. Ama biz bu yola çıktık, bedeli neyse bunu ödemek suretiyle bu yola devam edeceğiz." Evet, bu konuşmanın satır aralarında, direniş cephesinin hükümete ve özellikle şahıs olarak Başbakan Erdoğan'a karşı her fırsatta sahnelediği gizli-açık operasyonların, suikast teşebbüsleri dahil her türden kirli tezgâh ve oyunların yansımalarını okuyabilirsiniz. Şüphesiz Türkiye'yi idare etmek çok zor ve riskli bir iş. Bazıları bu riski göze almadı ve kendi ifadeleriyle, siyaseti "bir rodeo oyunu" gibi değerlendirip, azgın boğa veya atın üzerinde ne kadar kalabildilerse, kendilerini o derece başarılı saydılar. Bu arada çözüm bekleyen hayati meseleler de hep halının altına süpürüldü. Otuz-kırk yıl boyunca, ülkeye bu yüksek maliyeti yükleyenler, ne yazık ki; hâlâ daha ilerlemiş yaşlarına rağmen, bir fırsatını bulup yeniden aktif politikaya dönmek için yanıp tutuşuyorlar. Birileri hep söyleye geldiği biçimde, "Yeniden çarıkları giyerek yollara düşme" sevdasını tekrarlayıp duruyor. Ancak belirtelim ki, artık bu tarz siyasetin devri kapandı. Statükoculuk ve eyyamcılık bu memlekete on yılları kaybettirdi. Daha fazla kayıplara tahammülü yok. Tayyip Erdoğan'ın samimi itirafları, aynı zamanda toplumdaki bu hassasiyetin de göstergesidir. İçten pazarlıklı olmak yerine, açık sözlü ve samimi olmak gerek. Zira neticede samimi olanlar kârlı çıkar...