Önce Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmadan seçilmiş birkaç cümleyi okuyalım: "Katilin gerçek yüzünü görmek istemeyenler var. Siyasiler durumdan yarar sağlamaya çalıştılar. Ayaküstü beyanların sahipleri mahcup olmuştur. Türkiye'de huzur ve istikrarı hedef alan çete yakalanmıştır. Saldırı açık bir provokasyondur. Huzurun bozulmasını isteyenler var..." Bütün bu tesbitler şüphesiz gerçekleri yansıtıyor ve saldırının gerçekleştiği günden bu yana, aynı tesbitleri yapan resmi ve sivil pek çok zevat var. Ancak Türkiye'de gerçekleri ters yüz etmek veya üzerini örtmek konusunda, son derece becerikli odakların bulunduğunu da unutmayalım... Eğer bu odakların etkisi ve gücü olmasa; ortaya dökülen bunca bilgi ve belgeye rağmen; hâlâ daha olayı "fanatik dinciler"in üzerine yıkmaya çalışan ve üstelik hükümeti de suça ortak yapmaya kalkışan etkin çevreler, bu şekilde borularını öttürebilir miydi? Erdoğan, olayın arkasındaki ihanet çetesinin ortaya çıktığını söylüyor. Ama hâlâ daha, medyanın büyük kısmı farklı telden çalıyor. Birçok gazetenin pek çok köşesinde, çeteden hiç söz edilmediği gibi; ülkenin nasıl erken seçime götürülebileceği veya Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmaktan nasıl vazgeçirilebileceği yolunda düşünceler üretiliyor, akıllar veriliyor. Bazıları "ölümü gösterip sıtmaya razı etme kabilinden" işi tehdide, aba altından sopa göstermeye kadar götürüyor... Öyle şeyler yazılıyor ki, akıllara ziyan! Ama yazılıyor. O zaman bir noktanın üzerinde iyi durmak gerekiyor: Başbakan ayrıca Danıştay'a yapılan saldırının bütün yönleri ile hükümetin takibinde olduğunu belirtiyor. Olayın takipte olması şüphesiz iyi bir durum. Ama takibin sonucu daha önemli. Çünkü geçmişte benzer olaylar yeterince takip edilmediği veya sonuçlandırılamadığı için; başta dönemin hükümetleri olmak üzere bütün sivil siyaset ve tabii bütün halk, yani ülkenin tamamı çok zarar gördü. Daha önce de yazdığımız gibi, iktidar bu olayı her yönüyle; ama bütün ayrıntılarıyla açığa çıkarmak zorundadır. Bu konuda belki de ilk defa bir imkan hasıl olmuştur. Başka bir ifade ile; top Sayın Erdoğan'ın ayağına gelmiştir. Hükümet en az bunun kadar önemli olan bir şeyi daha yapmak durumundadır: Bu olayı halka yeterince anlatmak... Kendisi ne düşünür bilemem ama; bana kalırsa Sayın Erdoğan, bütün bilgi ve belgeler toplandıktan sonra; yanına ilgili bakanları ve bürokratları da alarak medyanın karşısına geçmeli ve saatlerce her türlü bilgiyi bizzat açıklamalıdır!.. Erdoğan'ın dünkü konuşmasında işaret edilmesi gereken bir cümle daha var: "Hiçbir gerilimin tarafı değiliz, hiçbir gerilimin tarafı da olmayacağız..." Başbakan böyle söylüyor ama; onu hedef tahtasına koyanlar kesintisiz şekilde şu klişe lafı seslendiriyor: "Başbakan ve iktidar partisi ortamı geriyor..." Yani iktidar partisi ve onun lideri ağzıyla kuş tutsa; birilerini memnun etmesi mümkün değil!.. Çünkü bunlar hiçbir kusur bulmasa dahi, Erdoğan'ı ve ekibini, (Gözünüzün üstünde kaşınız var) diye muaheze etmeye devam edecektir. İktidarın gerginlik istemediği, istemeyeceği bellidir. Zaten böyle bir şeyin mantığı da yoktur. Ama iktidarı yıpratmak, zayıflatmak ve sonuçta iktidardan düşürmek için kararını verenler, germeye devam edeceklerdir. Şu halde mesele sadece deşifre olan çete ile iş bitmiyor. Birincisi çetenin bütün uzantıları da ortaya çıkarılmalıdır. İkincisi de iktidara karşı kurulmuş olan ittifaklar iyi teşhis edilmelidir. Bu ittifaklar uzun bir hikâye ve başka bir yazının konusu... Ama "Cumhuriyeti koruma" görevini üstlenen birilerinin her durumdan vazife çıkardığını, hükümet çete olayı gibi takibe almazsa işi zorlaşır. Zira Başbakan "Kimse bizden erken seçime gitmeyi beklemesin..." dedikçe, bazı çevrelerin gerilimi tırmandırmaya dönük faaliyetleri, yani durumdan vazife çıkarmaları artacaktır. Hem insanların kafasının karışıp tedirgin olmaması; hem de ekonominin daha fazla zarar görmemesi için hükümet, belli hedeflere dönük gürültü-patırtı çıkaranları ramp ışıkları altında tutmalıdır... Tutmalıdır ki, karanlıkta çevrilmek istenen oyunlar faş edilebilsin!..