İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un kendi kendine pişirip servise koyduğu sözde plâna destek veren Bush; bir kere daha dünya kamuoyunu şaşırttı... Uluslararası hukukla taban tabana zıt ve Birleşmiş Milletlerin şimdiye kadar almış olduğu seksen civarındaki kararı da hiçe sayan bir yaklaşım, yani Batı Şeria'daki topraklarının bir kısmını resmen ilhak etmek demek olan Şaron'un yayılmacı planını, ABD Başkanı; "Cesur ve tarihi karar" diyerek arkalıyor. Acaba bu kararla yangına körükle gittiğini hiç düşünmüyor mu? Aslında düşünmüyor olması mümkün olmasa gerek. Zira şu andaki fiili duruma göre Bush, her devlet başkanından çok daha mükemmel raporların önüne konduğu kişidir! Dolayısıyla Şaron'un toprak gaspına verilen destek, önü arkası iyi hesaplanmamış bir karar olamaz. Tam tersine ABD'nin başından beri İsrail ve Orta Doğu ile ilgili politikalarının çok önceden planlanmış yeni bir adımından başka bir şey değil... Bugünlerde başta Filistin ve diğer Arap ülkeleri olmak üzere, herkes şu sorunun cevabını arıyor; Bush kimin toprağını kime veriyor? Arafat ve bazıları Bush'un desteğini şöyle bir benzetme ile yorumladı; "Teksas'ın bir parçasını Çin'e vermek gibi..." Filistin zayıf ve kimsesiz. Arap ülkeleri tam bir dağınıklık ve perişanlık içinde. Buna karşılık İsrail arkasındaki sınırsız Amerikan desteği ile istediği gibi hareket ediyor. Yıllardan beri estirdiği devlet terörüne kimse ses çıkarmıyor. 22 Mart günü, Hamas lideri Şeyh Ahmet Yasin'i cami kapısında füze ile katleden İsrail, dün de onun yerine gelen Abdülaziz El Rantissi'yi aynı şekilde öldürdü. Bu apaçık bir tahrik, savaş kışkırtıcılığı ve devlet teröründen başka bir şey değildir. Ama ABD, İsrail'in bu gibi cinayet ve katliamlarına ses çıkarmıyor, tam aksine arka çıkıyor. BM'nin kınama kararlarını bile veto ediyor ve insanların zekasıyla alay edercesine, Filistinlileri terörizmle mücadeleye çağırıyor!.. Acaba ABD'nin İsrail'e karşı olan mecburiyeti nedir? Öyle ya; Amerika bir taraftan işgal altındaki topraklarını kurtarmak için direniş gösterenleri terörist olarak suçluyor, diğer taraftan da bir halkın yaşama hakkını bütünüyle kısıtlayan, hayat damarlarını kurutan İsrail politikalarına kayıtsız şartsız destek veriyor. Peki bu nereye kadar devam edecek? Daha doğrusu bu hakkaniyetten uzak politikalar devam ettikçe, Orta Doğu'da barış ve sükunet sağlanabilir mi? Küresel ölçekte ABD, bölgesel ölçekte İsrail, üstün ve rakipsiz güçle herşeyi halledeceğini hesaplıyor. Peki böyle bir şey mümkün mü? Mümkün olamayacağını Irak'taki gelişmeler açıkça ortaya koyuyor. Dikkat edilirse, son zamanlardaki olayları Amerika kontrol altına alamıyor. Felluce'de, Necef'te, Kûfe'de yaptığı gibi, ne kadar aşırı güç kullansa da bunu yapamıyor. Bush, savaşın bittiğini ilan ettiği tarihten bir sene sonra, gerekirse Irak'a takviye kuvvet göndereceğini söylüyor. Yani mantık yerine daha çok güç kullanmayı seçiyor. Bundan önce de bahsetmiştik, bir kere daha tekrarlayalım; ABD Vietnam'da 500 bin asker ve en az yedi bin uçak ve helikopter kullandı. Napalm bombalarıyla ülkenin neredeyse bütün ormanlarını yaktı. Tam sekiz sene savaştı. Bu savaşta iki milyon Vietnamlı hayatını kaybetti ama Amerika da onbinlerce ölü vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Şimdi de her geçen gün, Irak'ın Vietnam'a benzediğini söyleyen Amerikalıların sayısı hızla artıyor. Ama Bush ve ekibi bu düşünceleri paylaşmıyor olacak ki, tam tersi yönde hareket ediyor. Ama Bush ve etrafındaki Neo-Con'lar kabul etmek istemese de, yürüttükleri politika giderek dünyayı daha fazla çatışma ve kaosa sürüklüyor. Devlet terörü ve aşırı güç uygulayarak terörle mücadele yönteminin sonuç vermeyeceğini bir gün ABD ve İsrail de anlayacak ama, korkarız iş işten geçmiş olacak. Şaron ortaklığının Bush'a ilk kaybettireceği şey galiba başkanlık koltuğu olacak...