Son günlerde "merkez medya"nın bazı kalemleri, sık sık şu suçlamayı yapıyor: "Hükümet yandaşı gazetelerdeki kimi kalemler, Türkiye'yi Suriye'ye müdahale için kışkırtıyor..." Keza bu tür salvoların sahibi kalemler, hükümetin Suriye meselesine dönük çabalarını da, hayli farklı yorumluyor. Hükümeti, savaş yanlısı veya heveslisi bir tutum içindeymiş gibi tanımlıyor... Oysa bu analizlerin tümü yanlış... Meselenin ta başında, Suriye Rejimine reform yapması için en yakın ve güçlü desteği veren, bu konuda Beşar Esad Yönetimine en geniş krediyi açan ülke Türkiye değil midir? En uzun kara sınırına sahip olunan bir ülkedeki istikrarsızlık veya karışıklığın, eninde sonunda bir sınır ve iç güvenlik sorunu haline geleceğini görmemek mümkün müdür? Şayet Türkiye, komşu ülkedeki gelişmelere kayıtsız kalsaydı, acaba bugün "Lüzumundan fazla aktif davranmakla" suçlanan hükümete, aynı kalemler ne gibi hücumlarda bulunacaktı? Meseleyi çarpıtmanın âlemi yok! Bu ülkede, durduk yerde kimse savaş tamtamları çalmıyor. Hele hele, halkı Müslüman olan bir komşu ülke ile söz konusu olacaksa... Ama Suriye'de apaçık bir zulüm var, katliam var. Bu katliamdan kaçan insanlar dahi, arkalarından vuruluyor. Ve bu olaylar bizim topraklarımızın birkaç metre ötesinde cereyan ediyor. Baas rejiminin sivil halk üzerine saldığı askerlerin attığı kurşunlar, sınırı aşarak bizim topraklarımızda, bizim insanlarımızı dahi yaralıyor!.. Peki bu durumda kim kimi kışkırtıyor?! Kilis'teki sığınmacıların kampına ateş açılması, Başbakan Erdoğan'ın da belirttiği üzere, net bir sınır ihlalidir. Elbette bunun uluslar arası hukuktaki hükümleri bellidir. Şayet iddia edildiği üzere, Türkiye Suriye topraklarına girme heveslisi olsa, bu olayı anında tırmandırır ve netice de alırdı. Ama böyle bir yola başvurmak, Türkiye gibi ciddi bir devlete yakışmaz. Türkiye bütün samimiyetiyle, Suriye'deki insanlık suçunun sona ermesini istiyor. Bunun için dünyanın bütün aktörlerini harekete geçirmeye çalışıyor. Türkiye'nin Suriye üzerinde, ne Amerika; ne Rusya, ne Çin, ne İran ve ne de başka emperyalist ve kolonyalist güçler misali bir hesabı yoktur. Meselenin hakikatini bilenler bunun çok iyi farkında. Yani suyu bulandırmaya, zihinleri karıştırmaya hiç gerek yok. Komplo teorilerini peş peşe dizenler, Suriye'nin hayrına düşünüyorsa, insaf edip doğruları dile getirmelidir. Türkiye'nin savaşa girmek veya Suriye'yi işgal etmek gibi bir maksadı olamaz. Çünkü böyle bir tercih, her şeyden evvel Türkiye'nin aleyhinedir. Nitekim Sayın Erdoğan, bir soruya karşılık Suriye'ye müdahale konusunda; ancak Beşar Esad Rejiminin, Türkiye'yi böyle bir şeye zorlayabileceğini ifade etti. Diğer taraftan Türkiye, Suriye'nin artık Baas Rejimi ile yönetilemeyeceğini değerlendirmektedir. Burada hiç tereddüt yok... İran Dışişleri Bakanı Salihi'nin, "Suriye'de reform Esad liderliğinde olmalı..." sözü, maalesef beyhudedir. Zira olayların başladığı bir yıldan bu tarafa, Esad Yönetimi, çözüme yönelik hiçbir ciddi adım atmamıştır. Bu saatten sonra da, atması mümkün değildir! Annan Planı'na göre, güya bugün sabah saat 06.00 itibariyle, silahların susması gerekmekte. Ama heyhat... Böyle bir şey imkansız!..