Kanıtlama yükümlülüğü sav sahibine aittir... Daha anlaşılır ve düzgün bir ifade ile yukarıdaki hukuk kaidesi şöyledir: İspat külfeti iddia sahibine aittir... Yani bir iddiada bulunan onu ispatlamak zorundadır. Önder Sav; Barolar Birliği Başkanı iken bir konuşmasında, sırf eski-yeni kelime oyunuyla; savcı ve yargıç için ilerici, bu "sözcük"lerin eski karşılığı olan müddeiumumi ve mustantik (sorgu yargıcı) için de gerici hükmünü (pardon yargısını) vermişti. Tabii Sayın Sav şimdi bu konuşmasını zor hatırlar. Telefonun hangi tuşuna bastığını bile anımsayamazken, yıllar önceki konuşmasını hatırlayabilir mi? Neyse, Sayın Sav'ın kullandığı sözcüklerle konuyu sürdürelim: Önder Sav'ın savı da; onu savunmak isteyen, yahut tam da sırası gelmişken hükümeti sıkıştırmaya çalışan CHP'nin savladığı bütün komplo teorileri de çökmüş durumda... Sadece onların sav, savlama ve savunmaları değil; Şarlok Holmes özentisi içindeki bir kısım yazar çizerin derin hayal dünyası da; Türk Telekom'un teknik raporunu açıkladığı 394 kontörlük konuşma ile birlikte çökmüş bulunuyor! Oysa ne müthiş senaryolar yazılmış; "özel birim"ler vs. hakkında ne mükemmel ayrıntılar, ultra modern aletler hakkında ne geniş malumatlar vermişlerdi... Nixon'u koltuğundan eden Watergate skandalına benzesin diye bazıları; "Öndergate" filan demişti. Meğerse her şey bir tuşun içinde gizliymiş! Tabii Önder Sav, savlarına her şeyi inkâr etmekle başlamıştı. Kimsenin kendisini aramadığını savlıyordu. Ama birilerinin odasını dinlediğini savunuyordu. Deniz Baykal da, genel sekreterinin on gün önceki hac gafından dolayı düştüğü müşkül durumdan kurtarmak üzere; yeni savunma taktikleri geliştiriyordu... Ama her şey çöktü. Sav'ın on günlük gaybubiyet (kayıplık hali) durumu, bir başka mahcubiyetle sonuçlanmıştı!.. Biliyoruz, ne Sav, ne de Baykal savlarından vazgeçmeyecek. Onlar dinlendiklerini savunmayı sürdürecekler. Fakat bu savunmada çok zorlanacaklar. Zira hükümet karşı taarruza geçmiş durumda. Bugüne kadarki bütün savları, Sav ve Baykal'ın aleyhine kanıt olabilir... Yani durumları savunulmaya pek müsait değil. Hızlı hafiyecilik oynayan kalemler şimdi başka telden çalabilirler. Vakit'in Ankara Temsilcisi Serdar Arseven neden izinsiz Sav'ın telefonunu dinledi diye... Herkes bunu diyebilir ama, o hızlı hafiyeler hariç. Çünkü onların gazete ve televizyonları bugüne kadar açık kalmış mikrofonlardan çokça manşet çıkardı! Dudak okuma yöntemi ile nice özel ve gizli konuşmayı kendince deşifre ettiler... O hafiyelerin hiçbirinin gıkı çıkmadı. Hiçbiri demedi ki, 'yahu arkadaşlar bu şekilde izinsiz dinleme ve hafiyecilik ETİK değildir'... Evet, izinsiz dinleme etik değildir; yetkisiz dinleme yasal değildir. Biri ayıptır, ötekisi suçtur. Bunlar tamam. Ama ayıp ve suç işleme yönünden sicili kabarık olanlar; kimseye ahlak ve hukuk dersi vermeye kalkışmamalı. Yani hem savcı, hem yargıç olmaya yeltenmemeli... Sadece Önder Sav'ın cep telefonundan kaynaklanan bu olay üzerine, ortaya atılan tuhaf savlar ve ona dair yapılan daha tuhaf polemik ve yorumlar tek başına; Türkiye'deki yüzeyselliği, ucuzluğu, laubaliliği, komikliği, fırsatçılığı, fesatçılığı, velhasıl ciddiyetsizlik ve bozgunculuk adına her türlü pespayeliği ortaya dökmüştür. Bu da tehlikeli bir çöküş değil midir?