Ergenekon soruşturmasında, bazı "saygın" kişilerin kapısı çalınınca, malum kesimden bir vaveyladır koptu: "Böyle saygın kişilerin kapısını nasıl çalarsınız..." "Böyle saygın kişiler suç mu işlermiş..." "Kaldı ki bir telefon etseydiniz bunlar zaten kendileri gelirdi... Böyle terörist muamelesi yapmaya ne hacet..." dediler. Ama doğru demiyorlardı. Çünkü o saygın diye takdim edilen bazıları, telefonda geliyorum deyip, sırra kadem basıyordu. Yine bazıları da, kapılarının çalınacağı duyumunu alınca; ver elini ecnebi diyarlar deyip, TC sınırlarının dışına atıyordu kendisini. Yani sözde saygınlık, özde görülmüyordu! Bu arada bazı "saygın kişiler" de, Anayasal düzeni zorla tağyir ve tebdil etmek üzere giriştikleri örgütsel faaliyetleri, belgelerle önlerine konulunca; "Hayır canım, bunlar sadece geyik muhabbeti..." türünden işi alaya alıyorlardı. Onlara destek veren kimi saygın baro başkanları da; "Yazık artık telefonda geyik bile yapamıyorum..." diyerek, komiklik yapmaya çalışıyordu... Ama gün ışığına çıkan bilgi ve belgeler, işin hiç de şakaya gelir yanı olmadığını apaçık ortaya koyuyordu. Hatırlayınız, YÖK eski başkanı Erdoğan Teziç'e ait olduğu iddia edilen (Bu "iddia" kelimesini, hukuki prosedüre uygun olarak bilhassa kullandığımı belirtmek isterim) bir ses kaydı, uzun bir müddet neredeyse bütün medya organlarında yayınlandı. Ses kaydının muhtevası ürkütücü idi... 22 Temmuz 2007 öncesi günlerde, Cumhurbaşkanlığına aday olan Sayın Abdullah Gül'ün; kesin kes seçilemeyeceği, seçilse bile Çankaya Köşkü yolunda bir kazaya uğrayabileceği (Siz bu kaza kelimesinin esas anlamını biliyorsunuz muhakkak...), gibisinden açık tehditler savruluyordu... Zaman bazı şeyleri ne çabuk unutturuyor değil mi?!. O sesin sahibi, tam bir sessizlik politikası izlemişti. Ne "Evet bu benim sesim" deme cesaretini göstermişti, ne de "Hayır bu ben değilim..." diyebilmişti. Zira bunu dese muhtemelen görüntüsünün de ortaya çıkacağından korkmuştu. Bu taktik işe yaramadı değil. Hiç kimse (yargı mercileri dahil) olayın üzerine gitmedi. Ve olay unutuluverdi. Şimdi bir "ŞOK SES KAYDI" daha ortaya çıktı. Genelkurmay eski başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya ait... Burada artık "iddia edilen" demiyorum, çünkü Karadayı açıklamalarıyla; mezkur ses kaydını en azından kısmen kabullenmiş oldu. Fakat montaj itirazında da bulundu. Ses kaydındaki küfürlü kısımların kendisine ait olmadığını söyledi. Karadayı'ya inanmak isterdim. Zira kendisi "saygın" bir kişi. Lakin, "Ben askerî darbelere karşıyım...", dediği için de inanamıyorum! Zira Sayın Karadayı'nın muvazzaflık devrinde, askerî darbeden son anda vazgeçtiklerini; kendi ifadesiyle "Nizamiye kapısından döndüklerini", yine devrin Cumhurbaşkanı Demirel'e söylediğini herkes biliyor. Çünkü bu bilgi medyada yer aldı. Kayıtlarda da vardır!..