Türkiye Cumhuriyetinin 11'inci Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül, aynı gün görevine başladı. Memlekete, millete hayırlı olsun... Bazıları olmadık yerlerden yeni yeni krizler devşirmeye çalışıyor. Efendim falanca törende şöyle bir tavır oldu da; filanca kimse şöyle hitap etti de... vs. Bunlar nafile işler. Bu türden zoraki bunalım meddahlığı; demokrasiyi, çoğulculuğu ve hukuk devleti ilkelerini hazmedememe rahatsızlığının tezahürleridir. Bir de, nasıl ve ne şekilde elde edildiği pek irdelenmemiş olan; ama öteden beri tepe tepe kullandıkları imtiyazlarının, elden gitme tehlikesine karşı düştükleri telaştır. İşin aslı budur. Gerisi laf-u güzaftır. Anlaşılıyor ki, alışıncaya kadar bazılarının hazımsızlığı devam edecek. Bunları bir başka yazıda ele alabiliriz. Ben bugün Sayın Gül'ün Meclis'teki konuşmasının üzerinde durmak istiyorum. Yeni seçilen cumhurbaşkanlarının, Millet Meclisi'nde yemin ettikten sonra; Genel Kurul'a hitaben bir teşekkür konuşması yapması teamüldendir. Genellikle kısa tutulan ve sembolik bazı mesajların verildiği bu konuşmalar, kategorik olarak protokol konuşmasının sınırlarını pek fazla aşmaz. Ama Sayın Abdullah Gül'ün konuşması, bu çerçevenin ötesinde ve adeta bir manifesto niteliğinde idi... Demokrasi, laiklik, çoğulculuk, toplumsal barış; milletin birliği, ülkenin bütünlüğü, Avrupa Birliği ile entegrasyon, küresel ölçekte rekabet; refah ve medeniyet yarışı gibi önemli kavramları, meseleleri ve hedefleri işleyen dikkat çekici bir metindi. Konuşmanın giriş cümlesi, yaşanan süreci çok net biçimde tanımlıyordu: "Ülkemiz demokrasisinin ne kadar olgunlaştığını, hem kendimize hem de bütün dünyaya, bir kez daha gösterme fırsatı bulduğumuz bir dönemden geçiyoruz." Hemen peşinden, bu girişle mütenasip bir vizyonu da ortaya koydu: "Bizler Türk milleti olarak, nice büyük devletler kurmuş, cihanşümul imparatorluklara sahip olmuş bir milletin, şerefli bir tarihin mirasçılarıyız. Başta devletin değişik kademelerinde yer alanlar olmak üzere, hepimiz, ilelebet yaşatmaya kararlı olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti'nin daha da güçlenmesi için elbirliğiyle çalışmalıyız..." Bu Cumhuriyetin ilkeleri konusunda da, çok önemli bir değerlendirme yaptı: Anayasa'nın 2'nci maddesindeki; "Türkiye Cumhuriyeti, .... demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir." Hükmünü hatırlattıktan sonra şöyle devam etti: "Anayasamızın değişmez hükümleriyle belirlenmiş bu nitelikler bir bütündür ve her biri hiç kuşkusuz Cumhuriyetimizin temel değerleridir. Bu ilkelerin hepsini, hiçbir ayırımcılığa tabi tutmadan savunmak ve her fırsatta güçlendirmeye çalışmak azmi ve kararlılığı içinde olacağım." Cumhurbaşkanı Gül, sözlerine devamla laiklik konusunda önemli hususların altını çizdi: "Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden laiklik, bir hak ve özgürlükler sistemi olan demokrasi içerisinde farklı hayat için özgürleştirici bir model olduğu kadar, bir sosyal barış kuralıdır da... Yalnız bu kadar da değil; hemen her toplumda zaman zaman baş gösteren çatışma ve kavga unsurlarını daha baştan ortadan kaldırmanın en kestirme yolu da yine laiklik ilkesine bağlıdır. İçinde yer aldığımız coğrafyaya özgü gerçekleri ve hassasiyetleri düşündüğümüzde, din ve vicdan özgürlüğünü de içinde barındıran laiklik ilkesinin değerini daha iyi kavramış oluruz. Dikkatlerinizi çekmek istediğim önemli konuların en başında demokratik sisteme duyulması gereken güven geliyor. Vatandaşın yöneticilerini kendisinin seçtiği demokratik sistem, hukukun evrensel ilkelerine bağlı, hak arama yollarının açık olduğu, temel hak ve özgürlüklerin bireysel veya örgütlü olarak sonuna kadar kullanılabildiği bir yapıdır. Ülkelerin gelişmesi ve insanların mutluluğu için asgari şart açık topluma dönüşmektir. Anayasamızda da yer alan, fikir ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, insanlarımızın onurlu bir hayat sürdürebilmelerinin de teminatıdır. Şiddeti beslemeyen her türlü fikrin serbestçe ve korkusuzca ifade edilebildiği bir açık toplum olma hedefinden asla sapmamalıyız. Çağdaş dünya, nicedir, özgürlüklerden korkmamayı öğrendi; bizler de özgürlüklerimize en hayati değerlerimiz olarak her durumda sahip çıkmalıyız..." Sayın Gül'ün konuşmasındaki, önemli diğer bazı bölümlere, ayrı bir yazıda temas edeceğiz. Bu arada Sayın Gül, dün 60'ıncı Cumhuriyet hükümetini atadı. Yeni kabineye de başarılar diliyoruz.