Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün Burdur'da yaptığı konuşmada; "Hiç kimse, şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapmamalıdır..." diyordu. Çok doğru, çok önemli bir uyarı. Ancak bu uyarıya acaba "herkes" kulak veriyor mu? Şehit cenazelerinin manevi havasına hiç de yakışmayan çirkin davranışlara, atılan tuhaf sloganlara baktığımızda; maalesef bu soruya olumlu cevap veremiyoruz!.. Ne yazık ki, yıllardan beri şehit kanı üzerinden, şehit cenazeleri üzerinden siyasi rant devşirme gayretleri hiç bitmedi. Üstelik bütün bunların, güya vatanseverlik adına yapılıyor olması da ayrı bir trajedi... Hani meşhur tekerleme var ya: "Ah, bu vatan için neler yapmadık; kimimiz öldük, kimimiz de nutuk çektik!.." Şu andaki vaziyet bu tekerlemeyi çağrıştırıyor. Önce şu hususun altını kalın çizgilerle birkaç defa çizelim: Şehit cenazelerinde slogan atmakla, terörün sonu gelmez. Duygularımıza hakim olup akıl ve mantığın rehberliğinde düşünelim: Eğer sloganlarla mesele hallolsaydı; bugüne kadar kaldırılan binlerce şehit cenazesinde, yeterince bu sloganlar haykırılmadı mı?! Demek ki, slogan atmakla bir yere varılmıyor. Terör gibi sinsi bir belanın üstesinden gelmek için, halk yığınlarını psikolojik yönden tahrik etmek çare değildir. "Yığın psikolojisi" gibi, çok kolay kontrolden çıkacak ve çoğu kere olumsuz mecralara dökülecek olgular yerine; devletin bütün kurum ve kuruluşlarıyla; planlı-programlı, yani kısacası her yönüyle bilinçli tedbirleri ve mücadele usullerini devreye sokmak gerekir. Terörle mücadelede; sivil halkın da, elbette bir çok görevi vardır. Ama ondan önce, "devlet" dediğimiz ve her türlü yetki ile mücehhez olan kurumun, bütün sorumluluklarını gereğince ve yeterince ifa etmesi lazımdır. Eğer devlet çarkı, kaide ve kurallar içinde, tam anlamıyla düzgün şekilde işlerse; terörle mücadelede köklü bir başarı kazanılabilir. Lakin çeyrek asırdan beri, Türkiye'nin başına bela olan bölücü terörle mücadelede; pek çok unsurun hep eksik kaldığını görüyoruz. Şöyle ki; güvenlik alanında yoğunlaşan mücadelenin yanında, meselenin sosyal, ekonomik ve siyasi boyutu hep eksik kalmıştır. Bu konuda, çoğu kez ayak üstü verilen demeçler, siyasi mitinglerde yapılan hamasi konuşmalar ve nihayet hepimizi rahatsız edecek şekilde şehit cenazelerinde atılan sloganlar hep ön planda olmuştur ne yazık ki... Açıkçası, devletin temel güç organları ve diğer anayasal kurumları; bu hayati meselede üzerine düşen görevleri, bihakkın yerine getirememiştir. Siyasi arenada da, bunca yıldır iktidar ve muhalefet kanatları arasında; milletin birliği, ülkenin bütünlüğü; yani kısacası devletin bekası ile ilgili bu en önemli konuda, işbirliği yerin; neredeyse birbirlerini hep çelmelemek gibi bir sorumsuzluğun, gafletin ve fırsatçılığın hüküm sürdüğüne şahit olduk!.. Düşünebiliyor musunuz, birileri sırf iktidarı tökezletmek veya seçimlerde biraz daha oy alabilmek için; ülke güvenliğinin sağlanmasında destek olmak yerine, şehit cenazelerini dahi istismar etmeye kalkışıyor... Bu ne feci bir haldir!.. Sadece günümüzde değil, yıllardır bu gaflette olanlar var. Şunu çok açık söyleyelim: Hangi siyasi yelpazede yer alırsa alsın, ister sağcı ister solcu; ister milliyetçi ister muhafazakar, ister devletçi ister liberal; hangi düşünceyi benimsemiş olursa olsun ve bu düşüncelerini hangi klişelerle seslendirirse seslendirsin; hiçbir parti veya sivil toplum kuruluşunun, kendi siyasi (veya ekonomik) çıkarı için ülkenin güvenliğini zaafa uğratacak bir tutum içine girmesi kabul edilemez. Buradaki duruşumuz sadece ve sadece ülke adına olmalı. Yoksa birilerini kollamak gibi bir sübjektif düşünce hakim olmamalıdır. Burada eğer soğukkanlı düşünebilirsek; çeyrek asırdan beri neden terörün bir türlü önlenemediğini de tam olarak anlayabiliriz. Dışarıdan teröre verilen desteği izah etmek mümkün. Ama içeriden direkt veya dolaylı olarak verilen desteği dosdoğru şekilde anlayıp değerlendirmek ve ona göre tedbir almak lazımdır. Bunun için de sloganlara değil, ciddi fikir üretmeye ihtiyacımız var.