Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek; dün Bakanlar Kurulu toplantısından sonra basına bilgi verirken, şartlı tahliyesi sebebiyle son günlerin bir numaralı gündem maddesi haline gelen Mehmet Ali Ağca hakkında, ilgili-ilgisiz, yetkili-yetkisiz kişi ve kesimlerce yapılan açıklamaların meydana getirdiği kafa karışıklığı ve geçmişte buna benzer tartışmalardan ülkenin gördüğü zararları anlatmaya çalışıyordu... Yazının başlığında tırnak içinde verdiğim ifadeyi; Sayın Bakan son derece yerinde ve çarpıcı bir biçimde kullanarak, yanlış temeller üstüne kurulan ve kasıtlı yahut bilgisizlik sebebiyle yanlış istikametlerde sürdürülen benzer tartışmalardan, ülkemizin şimdiye kadar neler çektiğini kısa ve net olarak anlattı. Türkiye öyle bir memlekettir ki; eline kalem alıp bir şeyler çiziktiren herkes "gazeteci-yazar" kabul edilir, bunların içinden birçoğu "ünlü fikir adamı" veya "kanaat önderi" konumuna da yükselebilir. Bunlardan bazılarının ünü ülke sınırlarının dışına da derhal taşabilir! Hal böyle olunca, o kişi veya kişiler; yazdıklarının doğru olup olmadığını irdeleme ihtiyacını duymazlar bile!.. Nasıl olsa söyleyip-yazdıklarını itirazsız kabul eden bir toplum var karşılarında. Bunlar geçmişteki beyanlarıyla şimdiki fikirleri arasında çelişkilerin olmasından da hiçbir sıkıntı duymazlar ve bu durumun neden ileri geldiğini açıklama zahmetine de katlanmazlar. Yani "dün dündür, bugün bugündür..." mantığı sadece Sayın Demirel'e ait bir yaklaşım tarzı değildir. Ona fazla haksızlık etmeyelim! İnsanımıza çok çektiren çarpık zihniyetin, tarihin derinliklerine uzanan kökleri var... Osmanlı Sultanı Abdülhamid Han'a bombalı suikast düzenleyen Ermenilerin kiraladığı terörist Jorris'e, "Ey şanlı avcı, damını beyhude kurmadın! / Attın... Fakat yazık ki, yazıklar ki vuramadın!" diye övgü düzen zihniyetin takipçileri, daha düne kadar; bombayla, molotof kokteylle, kurşunla masum insanları öldürenlere; "Hey devrimci devrimci..." diye türkü yakıyordu! Bunlardan bir kısmı pişman olup, geçmişteki hatalarını itiraf etti. Bir kısmı o medeni cesareti gösteremedi ama, geçen zaman içinde düşünce ve davranışlarında radikal değişikliklere gitti. Ama bir kısmı da eski tas eski hamam misali, yanlışlarında berdevamdır... Hâlâ devrimcilere selam gönderen bu taifeden bazılarının, Ağca için tozu dumana katmaları ne kadar samimi olabilir acaba? Yani Ağca gibi suçu sabit olan solcular için hâlâ övgüler dizilirken, berikine yüklenilmesi çifte standart olmuyor mu?! Tamam diyelim ki, bazı sağcılar Ağca'yı kayırmaya kalkıştı, peki sizinki ne oluyor? Ağca, cinayet dahil, pek çok suçu çeşitli mahkemelerce sabit görülüp, idam hükmü giymiş, en ağır cezalara çarptırılmış bir mahkumdur. Yaptığı eylemler ve işlediği suçların niteliğine bakıldığında, kendisinin tek başına bunları gerçekleştiremeyeceği; arkasında önemli güçlerin olduğu, dolayısıyla bu kişinin birtakım mihraklarca kullanıldığı açıktır. Ama neticede o da diğer suçlular gibi yürürlükteki kanunlar çerçevesinde muamele görmüştür, görmek durumundadır. Dün Adalet Bakanı bu hususu uzun uzadıya, mahkeme kararlarını da okuyarak anlattı. Fakat sonuç değişmeyecektir. Ağca hadisesinin gerçek boyutlarından kısmen haberdar olanlar da (tamamını bilmeleri mümkün olmadığına göre...), hiç bilgisi olmayıp hariçten gazel okuyanlar da; atıp tutmaya devam edecek. Tabii kamuoyunu da yanlış bilgilendirecek veya yönlendirecek!.. Vatandaşın doğruyu öğrenip öğrenmemesi onlar için çok önemli değil zaten. Onların derdi, bu vesile ile başka şeyler kotarmak! Dokuz günlük bayram tatilinde konu bulmakta zorlanan bazı meslektaşlar, köşe yazarları hakkında epeyce dikkat çekici görüşler serdettiler. Bir kısmı, isimler de vererek düşüncelerini dile getirdi. Bazıları kendisine vaki olan sataşmalara; hayli sert tonlarda cevaplar vermekte tereddüt etmedi. Aslında iyi de oldu. Bu tür fikirlerin çarpışmasından, vatandaş da hakikati bir nebze olsun görme fırsatı bulur! Öyle ya; "Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar..." Demek ki, medya mensuplarının kendi dünyasını tarassut etmesi için ara sıra uzun tatil gerekiyor.