Sezer 16 Mayıs akşamı Köşk'ten ayrılmalıdır

A -
A +

Hukuk kuralları bir kere esnetilmeye görsün... Ardından kargaşa çorap söküğü gibi gelir. Anayasa'nın 96 ve 102. maddelerindeki açık hükme rağmen; zorlama bir kararla, Millet Meclisi'nin mutlak yetkisinde olan Cumhurbaşkanlığı seçiminin çıkmaza sokulması ile birlikte; pek çok başka konularda da kafa karışıklığı yaşanmaya başladı. Bunlardan birisi de, yeni Cumhurbaşkanı 16 Mayıs 2007 tarihine kadar seçilemediği takdirde; yerine kimin görev yapacağı veya vekalet edeceği meselesidir. Anayasa hükümlerini, hukuk bilimindeki yorum usullerine göre objektif biçimde açıklayan hukukçular; Sayın Sezer'in görevi, 16 Mayıs itibariyle dolmuş olacağı için, 106'ncı maddede düzenlenmiş olan vekalet hükümlerine göre, yerine Meclis Başkanı Sayın Arınç'ın vekalet etmesi gerektiğini belirtiyorlar. Böyle düşünen ve görüş belirten hukukçuların içinde, Anayasa Mahkemesi eski başkanlarından Yekta Güngör Özden de yer alıyor... Ancak bazıları da Anayasa'nın 102'nci maddesinin son fıkrasındaki; "Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görevi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder." hükmüne dayanarak, A. Necdet Sezer'in görevinin devam edeceğini söylüyorlar. Medyada yer alan haberler şayet doğru ise, Sayın Sezer de bu maddeye işaret ederek göreve devam edeceğini bildirmiş!.. Oysa 102. maddenin son fıkrasını bu şekilde anlayıp yorumlamak, 101'inci maddenin birinci fıkrası ile açıkça ters düşmek demektir. Çünkü 101'inci madde 1'inci fıkrası; "Cumhurbaşkanı.... yedi yıllık bir süre için seçilir." hükmünü getirmiştir. Buna göre, yedi yıllık görev süresini tamamlayan Cumhurbaşkanının aynı makamı işgal etmeye devam etmesi mümkün değildir. Söz konusu maddenin hükmü kesindir ve yedi yıldan sonra uzayacak herhangi bir müddeti öngörmemiştir. Sezer vekil olamaz!.. 102'nci maddenin son fıkrası da, Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile ilgilidir. Açıkça "...Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar...." demektedir. Burada şöyle bir durum söz konusudur. İkinci fıkrada, "Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından otuz gün önce veya Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından on gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçimine başlanır ve seçime başlama tarihinden itibaren otuz gün içinde sonuçlandırılır..." denilmektedir. Rahmetli Turgut Özal ve A. Necdet Sezer'in seçilmesi, bu otuz günlük süre dolmadan evvel tamamlanmıştır. Buna rağmen Kenan Evren ve Süleyman Demirel, görev tarihlerinin dolmasına kadar Çankaya'da oturmaya devam etmişlerdir. Şayet 2 Mayıs Pazar günü yapılan ve mahkemenin iptal ettiği birinci turda; Abdullah Gül seçilmiş olsaydı, yine Sezer 16 Mayıs'a kadar göreve devam edip, bu tarihte devir teslim yapılacaktı. 102'nci maddenin düzenlediği hüküm bunun içindir. 16 Mayıs 2007 tarihi itibariyle, yedi yıllık süre dolduğu için Cumhurbaşkanlığı makamı boşalmış olmaktadır. Boşalma olması halinde ise, vekalet müessesesi devreye girmektedir. Oysa 102/son fıkrada, herhangi bir vekalet statüsü yoktur. Çünkü Cumhurbaşkanlığına vekalet hükümlerini 106'ncı madde düzenlemektedir. Burada; ".... Ölüm, çekilme veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde de yenisi seçilinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cumhurbaşkanlığına vekillik eder..." denilmektedir. Şimdiki halde, 106'ncı madde yerine 102/son fıkrasının uygulanması, Anayasanın bu hükmünü fiilen ortadan kaldırmak anlamına geliyor. Zira, "...Veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması" tam da bu durumu ifade etmektedir. Sezer'in görev süresi dolduğu için çekilmesi ve dolayısıyla makamın boşalması söz konusudur. Bu durumda genel olarak, vekalet durumunu düzenleyen hükümler devreye girer ve bu da 106'ncı madde hükmüdür. 101'inci maddeye göre yedi yıllık bir süre için seçilen Sayın Sezer, bu hüküm çerçevesinde 16 Mayıs tarihinden itibaren asil sıfatıyla Çankaya'da oturamaz. Vekil olarak da göreve devamı mümkün değildir. Çünkü Anayasamız bu makama vekillik edecek kişi olarak, Meclis Başkanını göstermiştir. Özetlersek, 102'nci maddenin son fıkrası, istisnai olarak sadece belli bir süreci; yani 30 günlük seçim sürecini düzenlemektedir. 106'ncı madde ise, daha kapsamlı olarak ve esasen genel vekalet statüsünü tanzim etmektedir. Burada her iki maddenin de lafzı ve hükmü açıktır. Lafız ve hükmün açık olduğu durumlarda, maddenin kendisi uygulanır, gerekçeye bakılmaz.... Ne var ki, Türkiye'de hukuk bazen esnetilmekte, bazen siyasallaştırılmaktadır. Son Anayasa Mahkemesi kararında; 96'ncı ve 102'nci maddelerin lafzı ve gerekçeleri açık ve paralel olmasına rağmen; anlaşılamayan(!) ve anlatılamayan nedenlerle, her iki maddenin de ruhuna ters düşen bir yorumla; hem yasama organının çalışma şartları güçleştirilmiş; hem de Meclis'in mutlak görev ve yetkisinde olan Cumhurbaşkanlığı seçimi, madde gerekçesindeki ifade ile müzminleştirilmiştir. Oysa maddenin gerekçesi, "müzminleşmesini önlemek" hedefini açıkça belirtmiştir!.. Türkiye'de hukuk herkese lazımdır. Sırf bazı kişileri asaleten veya vekaleten Çankaya'ya çıkarmamak için, hukuku bu şekilde siyasallaştırırsanız; ilerde bunun telafisi imkansız zararlarını da memleketin sırtına yüklemiş olursunuz... Onun için Sayın Sezer'in yeni bir tartışma ve gerginliğe meydan vermemek üzere ve zaten Anayasa gereği, doğru hareket tarzı olarak; 11. Cumhurbaşkanı henüz seçilememiş olsa da, 16 Mayıs akşamından itibaren Çankaya Köşkünden ayrılması icap eder. Burada mesele Sezer veya Arınç isimleri değildir. Mesele, Anayasa'nın dosdoğru şekilde uygulanması ve hükümlerine uyulmasıdır. Bu işin hukuki boyutudur. Eğer siyasal meşruiyet açısından bakarsanız, A. Necdet Sezer'i seçen Meclis'in yüzde doksanı, 2002 genel seçimlerinde tasfiye edilmiş ve tekrar temsil görevi verilmemiştir. Bülent Arınç ise, yenilenen milli irade doğrultusunda, iki defa bu Meclis tarafından başkanlığa seçilmiştir. Sizce hangisinin siyasal meşruiyeti daha fazla ve sağlamdır acaba?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.