Sezer, Erdoğan'a bakmamışsa ne olmuş yani?!

A -
A +

Türkiye'deki kadar olayları ajite eden ve her daim öküz altında buzağı arayan bir başka medya zor bulunur herhalde... Birkaç gündür gazete ve internet sitelerinde; İzmir'deki tatbikat sırasında Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer'in, Başbakan R. Tayip Erdoğan'ın elini sıkarken yüzüne bakmadığı yazılıp duruyor. Daha önce de buna benzer haberler birkaç defa yazılıp çizildi. Burada bazıları, devletin zirvesinde yer alan yöneticiler arasında esen soğuk rüzgarları anlatmaya çalışıyor belki. Ama bazıları bunun da ötesinde, meseleye değişik bir boyut kazandırmak istiyor gibi. Yani Sezer'e olağanüstü bir konum, buna karşılık Başbakan'a ise dışlanmış bir durum yamamak maksadı güdüldüğü kolayca anlaşılıyor!.. Şimdi soralım; Sayın Sezer neden Sayın Erdoğan'ın yüzüne bakmaz veya bakmak istemez? Erdoğan sıradan bir kişi midir? (Ki, sıradan bir kişi bile olsa; nezaketen, insan elini sıktığı muhatabının yüzüne bakmalıdır değil mi?!) Bir de şöyle soralım: Sezer, Erdoğan'ın yüzüne bakmamışsa ne olmuş yani? Bu durumda Sayın Erdoğan'ın; "Sayın Cumhurbaşkanı vallahi bana bakmadığınız için hatırım kaldı..." diyecek hali yok herhalde! Cumhurbaşkanının kişilere karşı hislerini çok fazla kontrol edemediği, geçmişte, devrin Başbakanı Bülent Ecevit'e anayasa kitapçığını fırlatmasıyla ve Alman Şansölyesi Merkel'in önünde Devlet Bakanı Ali Babacan'ı azarlaması dolayısıyla, herkesçe malum konudur zaten... Diğer taraftan, Sayın Sezer'in başbakan Erdoğan'dan hiç hazzetmediği de bilinmeyen bir durum değil. Ama durun bir dakika, devlet adamlarının; davranışlarında duyguları yerine, akıl ve mantığı öne çıkarmak sorumluluğu var değil mi?.. İkide bir, "Devletin tepesinde küslük olmaz..." diye vecizeler yayınlayan basın; neden Sezer'in bu tavırları karşısında çifte standartlı davranıyor? Eğer bir davranış biçimi yanlışsa; bu herkes için aynı durumu ifade etmez mi? Faraza Başbakan Erdoğan böyle bir harekette bulunsa, medya nasıl bir tepki verir acaba? Başbakan ve bakanlar konusunda, pireyi deve yapmaktan kaçınmayan bir kısım medya için; iki yüzlülük mü geçerli? Yani birileri ne yaparsa yapsın, her zaman haklı; bazıları da ağzıyla kuş tutsa daima suçlu öyle mi?! Böyle bir medya ahlakı olmaz, olamaz arkadaşlar... Peki dünyanın sonu mu gelir? Şu bakıp bakmama meselesine, bir de başka açıdan bakalım; İnsanlık hali... Başbakan da olsa, Cumhurbaşkanı da olsa, neticede insanlar etten kemikten müteşekkil. Düşünün bir gün önce; Başbakan Erdoğan, TÜSİAD toplantısında, Anayasa değişikliği paketini gereksiz yere beklettiği için; Çankaya sakinine sert eleştiriler yöneltmiş. Sayın Sezer de, Erdoğan'la karşılaştığı gün veya ertesinde; bahse konu paketi geri gönderecek. Bu durumda her ikisinin de; hiçbir şey olmamış gibi, birbirine mütebessim çehre ile bakıp tokalaşmaları için, İngiliz soğukkanlılığına sahip olması gerekir. Ama bırakalım geçmişten gelen birikimi; yalnızca bu paket için dahi, Sezer ve Erdoğan'ın "relaks" vaziyette el sıkışmaları mümkün değildi... Lakin Sezer'in Erdoğan'a bakmadan tokalaşması herhalde dünyanın sonu değil. Yazılı ve görsel basının bu konuyu abartıp durması bence çok ayıp ve yakışıksız!.. Medyanın görevi olayları ajite etmek değildir. Gerginliği körüklemek hiç değildir. Böyle bir tutum medya organlarına hiçbir şey kazandırmaz ama, ülkeye oldukça zarar verir. Yine medyada büyütülen bir habere göre; Şehit cenazesinde, Sezer alkışlanmış, Erdoğan protesto edilmiş. Peki Sezer ne yapmış da alkışlanmış, Erdoğan ne yapmış da tepkiye maruz kalmış?! Belli ki, orada yönlendirilmiş küçük bir grup var. Üstelik bir şehit cenazesinde, hiç yapılmaması gereken siyasi veya ideolojik bir hareket sergilenmiş. Bizim örfümüzde cenaze merasimlerinin ayrı bir hassasiyeti vardır. Ama medya, buna hiç de dikkat etmeyen bazı kişilerin sakil hareketini; Sezer'in hanesine kâr, Erdoğan'ın hanesine zarar olarak yazmaya yelteniyor. Bu da çok yanlış bir hareket tarzı... Sorumluluk hisseden meslek mensupları böyle ucuzluklardan kaçınmalıdır... Medyanın ısrarla sürdürdüğü hatalardan biri de sivil-asker münasebetleri konusundadır. Son olarak Samsun Havza'da düzenlenen bir törene, Tarım Bakanı Mehdi Eker'in on dakika gecikmesi sebebiyle; zorlama şekilde kotarılmak istenen tuhaf bir kriz var biliyorsunuz. Haberlere göre, Tarım Bakanı on dakika gecikince, garnizon Komutanı ve eşi tören alanını terk etmiş. Daha doğrusu önce komutanın eşi ayağa kalkmış ve sonra ikisi birden alanı terk etmiş. Bazı gazete ve internet siteleri bu haberi "Protokol Krizi" başlığı ile verdi. Çok tiraj-i komik bir durum doğrusu. Eğer her on dakikalık gecikmeden dolayı, kriz çıkacaksa; memleketin vay haline!.. Her halde Sayın Bakan, spor olsun diye gecikmemiştir. Elbette sıfatı ve makamı ne olursa olsun, herkesin zamana ve düzenlenmiş programa harfiyen uyması beklenir. Ancak ortada mücbir sebep varsa, bunu da anlayışla karşılamak gerekir diye düşünüyoruz. Eğer sayın Garnizon Komutanının bir başka acil işi veya mazereti yoksa ve sırf bir reaksiyon göstermek için, böyle bir yola başvurmuşsa onu bilemem. Bu durum da devlet teamüllerinin neresinde yer alıyor ona bakmak lazım... Diğer taraftan on dakikalık bir gecikmenin kriz olarak sunulduğu bir vak'ayı ilk defa müşahede ediyoruz galiba. Kısacası, medyanın birilerini sürekli karalama veya birilerine de her zaman körü körüne yaranma hafifliği; artık tahammül edilemeyecek kadar ağırlaşmış bulunuyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.