Sezer'in ardından...

A -
A +

Her şey birdenbire hız kazandı. Cumhurbaşkanlığı seçimi, üç buçuk aylık bir gecikme sonunda, nihayet dün tamamlandı. Sayın A. Necdet Sezer'in Çankaya'da, normal süresinden üç ay 12 gün daha fazla süren devri de, aynı gün sona erdi. Sezer, devir teslim töreni için, bir gün dahi beklemedi. Sayın Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildikten bir buçuk saat sonra, Anayasanın 103'üncü maddesi gereği, Millet Meclisinde and içti. Bundan bir buçuk saat sonra da görevi Sezer'den devraldı. "Sezar'ın hakkı Sezar'a..." diye bir laf vardır. Sayın Sezer, devir teslim törenini de kendi üslubuna göre gerçekleştirdi. Basına kapalı olarak ve sade bir şekilde, görevi halefine devretti... Bu şekildeki bir devir teslim töreni, sadelik yönünden özellikle, bazıları tarafından takdirkâr bir tavırla karşılanabilir. Lüzumsuz şatafattan, tantanadan kaçınmak elbette olumlu ve takdir edilmesi gereken bir davranış biçimidir. Ama devletlerin, özellikle büyük ve önemli devletlerin, belli zamanlarda ve belli olaylar vesilesiyle; dosta-düşmana karşı, bilhassa ortaya koymayı gerekli gördükleri ihtişam ve gösteriş tabloları vardır. Binlerce yıllık bir tarihin uzantısı ve muhteşem bir imparatorluğun mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti'nin en tepesindeki nöbet değişiminin; bugünün bölgesel gücü ve geleceğin küresel gücü olma iddiasıyla mütenasip olması beklenmez mi? Sayın Sezer sayın Demirel'den görevi devralırken nasıl bir tablo yaşanmıştı? Yani demek istiyoruz ki, burada görevini tamamlamış olan Onuncu Cumhurbaşkanının tercihi; elbette önem taşımakla birlikte, devletin gelenekleri de dikkate alınmak durumundadır. Açıkçası burada da, Sayın Sezer düşük bir profil çizmiştir. Sezer yedi yıl üç aylık görev süresince, halkla buluşmayı asgari seviyede tuttu. Merhum Turgut Özal ve Süleyman Demirel dönemlerinde halka da, dışa da fazlasıyla açık olan Çankaya Köşkü, onun devrinde, adeta sessizleri oynadı. Ahmet Necdet Sezer'in kişisel olarak yalnızlığı tercih etmesi, izahı kabil olan bir durumdur. Fakat Cumhurbaşkanı olarak, her zaman bireysel tercihlerine göre hareket etmek gibi bir lüksü var mıydı acaba? Demokrasi, hak ve özgürlükler ve parlamenter rejim ile cumhurbaşkanının görev ve yetkileri konusunda; Sayın Sezer'in Anayasa Mahkemesi Başkanı iken söyledikleri ile, Köşk'e çıktıktan sonraki söylem ve eylemleri çok farklı olmuştur. Taban tabana zıt bu farklı tutum ve davranış, toplumun geniş kesimlerinde eleştiriye maruz kalmıştır. Sezer'in hukukçu kimliğine rağmen; zaman zaman hukuk ilkelerine de açıkça ters düşen kararlar vermesi, herhalde onun en fazla muaheze edilen tarafı olmuştur. Kırmızı ışıkta durmak, marketlerden alış veriş yapmak gibi, sade vatandaşa sempatik gelecek davranışları Sezer'in karnesinde pırıltı olarak duruyor elbette. Ancak beri tarafta aynı Sayın Sezer'in, devrin Başbakanı Ecevit'e Anayasa kitapçığını fırlatarak zaten kapıda bekleyen büyük bir ekonomik krizi tetiklemesi, Alman Şansölyesinin önünde Devlet Bakanı Ali Babacan'ı azarlaması; AK parti Hükümetine karşı adeta bir muhalefet partisi gibi hareket etmesi (Bu konuda o kadar çok hadise var ki, hepsini tek tek saymak mümkün değil...); kolay kolay unutulacak tavırlar değildir. Bazıları, özellikle ideolojik aidiyetten ötürü Ahmet Necdet Sezer'e övgüler düzebilir. Ama devletin kurumları arasında ahenkli işleyişi gözetlemek ve koordine etmek noktasında; özellikle ülkenin siyasi gidişatında derin bunalımların baş gösterdiği hassas dönemlerde; acaba Onuncu Cumhurbaşkanımız; Anayasa'nın 104'üncü maddesinde sarahaten ifade edilen görevini hakkıyla yerine getirebilmiş midir? Bu kritik sorunun cevabı, elbette kamuoyunda, fikir ve siyaset adamları nezdinde hayli irdelenecektir. Özetleyecek olursak; Sayın Ahmet Necdet Sezer, Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu Cumhurbaşkanı sıfatıyla; görev süresini tamamlayıp bir nevi köşesine çekilmiştir. Sayın Demirel Çankaya'dan ayrıldıktan sonra da aktif siyaset yapmasa bile; ismi siyaset arenasında, her zaman gündemde kaldı. Sayın Sezer için böyle bir durum beklenmiyor... Çoğu kez, politik tavır ve yönetim anlayışını benimsememiş ve bunu da, yeri geldiğinde izhar etmiş bir vatandaş olarak biz burada, hukuk ve nezaket kuralları içinde eleştiri hakkımızı kullandık. Bu demokrasinin de gereğidir. Ama unutmayalım ki, Sayın Sezer hakkında esas kararı, tarih verecektir!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.