Siyaset iyice hareketlenirken...

A -
A +

Bir süreden beri parti teşkilatlarında devam eden adaylık mücadelesi, artık yerini seçim yarışına bırakıyor. Son birkaç günden beri partiler tarafından daha çok beldelerle küçük ilçe ve illerin başkan adayları peş peşe açıklanıyor. Adaylar listesinde ismini göremeyen aday adaylarının bundan sonra takınacağı tavırlar, küskünlükler, karşı mücadeleler, saf değiştirmeler vs. parti yöneticilerinin, özellikle de merkez yöneticilerinin ve en çok da genel başkanların başını ağrıtacak... Zira, teşkilatlarda meydana gelebilecek moral bozukluğu ve sevilmeyen bir adayın dayatılması halinde bunun doğuracağı aksi tesirlerle, seçim çalışmalarına yansıyacak gevşeklik ve isteksizlik; 28 Martta sandıklardan çıkacak sonuçları birebir etkileyeceğinden en fazla korkulan durum. Bugünlerde en küçük birimden en tepe yönetime kadar parti yetkililerinin yapmaya çalıştığı şey, herhalde mümkün mertebe herkesi memnun etmek, bu mümkün değilse kimseyi küstürmemek, bu da imkan harici olduğundan hiç olmazsa, küsenlerin kendi saflarından kopup karşı cepheye geçişini engellemek!.. Bunu sağlamak için de kritik bölgelerdeki aday isimlerini, son güne, hatta son dakikaya kadar geciktirip "muhalif ittifaklar"ın önüne geçmek başvurulacak nihai taktiklerden birisi olacak herhalde. Ancak ne yapılırsa yapılsın, özellikle reytinginin yüksekliğinden büyük bir aday hücumuna uğrayan AK Parti'nin işi hiç de kolay görünmüyor. Yarışın genelde iki parti (AKP-CHP) arasında geçeceği ve Doğu ve Güney Doğuda üçüncü bir partinin (DEHAP) katılımıyla üçlü bir mücadeleye dönüşeceği, Trakya ve Ege bölgesinde bazı illerin CHP, özellikle Güney Doğuda da il merkezlerinin DEHAP tarafından alınabileceği, bunun dışında yurt genelinde büyük çoğunlukla belediye başkanlıklarının AK Parti tarafından kazanılabileceği gibi bir yaygın kanaat hüküm sürüyor. Tabii böyle bir düşünceye yol açan en önemli etken, değişik kuruluşlarca sık sık tekrarlanan kamuoyu yoklamaları ve anketler. Ama, elbette seçimin kesin sonuçları 28 Mart akşamı sandıkların açılmasıyla birlikte görülebilecek. O güne kadar ileri sürülecek bütün göstergeler, tahminden öteye gidemeyecek. Elbette bütün adaylar ve partiler, öncelikle kazanmak, bu mümkün olamayacaksa, durumunu güçlendirmek, yani oyunu arttırmak için gayret edecektir. Halkın beklediği şey, seçim yarışının hilesiz, hurdasız, entrikasız ve de kansız-kavgasız sona ulaşmasıdır. 28 Mart'a kadar ülkeye hakim olacak olan siyasi atmosfer, her şeyden önce, Türkiye'nin demokratik olgunlaşma seviyesini yansıtacaktır... Dolaysısyla, demokrasiye gönülden inananların bu barış ortamını muhafaza etme noktasında önemli bir görevi bulunuyor. Ülkedeki siyasi havayı bulandırabilecek nitelikte iki mesele orta yerde duruyor... Birincisi, dünden itibaren Kamu Reformu Kanun Tasarısına karşı ortak eylem planlayan sivil toplum örgütlerinin, (Ki, bunların başını işçi ve memur sendikaları ile bazı meslek odaları çekiyor...) sahneye koyacakları eylem biçimleri, mesela 28 Şubat'ta (Tarihe dikkat!) doruğa çıkarmak istedikleri protesto miting ve gösterilerinin vatandaş üzerinde hasıl edeceği etkiler. İkincisi de özellikle Meclis dışında kalmış muhalefet partilerinin, (Kıbrıs elden gidiyor... Milli Davaya sahip çıkalım!) temasıyla oluşturmaya çalıştığı ortak hareketin siyasi barışı etkileyebilecek bir niteliğe bürünme tehlikesi... Provokasyonlara da müsait bu iki gelişmenin yanında, özellikle CHP'nin asıl propaganda malzemesi yapması beklenen laiklik ve cumhuriyet ilkeleri etrafında çıkacak tartışmaların da, dikkatsiz davranılması durumunda bazı elektriklenme ve gerginliklere yolaçabilme ihtimali de sözkonusu. Dolayısıyla, siyasi partilerin vatandaşı tedirgin edecek, huzurunu bozacak söylem ve eylemlerden bilhassa kaçınması gerekiyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.