Son yüzyılda İran -2-

A -
A +

> Tebriz Dünkü yazımızda, 1901-1954 yılları arasındaki büyük olayları özetlemiştik... İran Şahı 1953'te askerlerin yardımı ile ülkesine dönmüştü ama, ikinci defa böyle bir şansı olmayacaktı. İran petrollerinin yüzde elli hakkı İran'da kalmak üzere çok uluslu bir konsorsiyum oluşturuldu ama, mesele sadece petrol değildi... Şah Rıza Pehlevi, bir bakıma Pers İmparatorluğunu tekrar canlandırmak için, kendine has iç ve dış politika üslubu geliştirdi. Ağırlık Amerika'da olmak üzere yeni dengeler kurdu, kurmaya çalıştı. Umman'daki Marksist Dofar gerillalarından tutun da, Kuzey Irak'taki Kürtlere kadar; bölgenin hassas konuları ile oynadı, tabii kendi politikaları doğrultusunda!.. Başlangıçta işler yolunda gibi görünüyordu, ama sonra her şey değişti. İran'da petrolün bulunmasından sonra, tarihin seyrini değiştiren ikinci önemli mesele, Şahın "Ak Devrim" dediği toprak reformu ağırlıklı yeni köklü düzenlemelerdi. Şah Rıza tamamen rasyonel nedenlerle, ileride İran toplumunda meydana gelebilecek sosyal patlamaları önlemek için, gerçekten dengeli bir gelir dağılımına zemin hazırlayacak reformları hayata geçirmek istedi. Ama bununla, tabir yerinde ise arı kovanına çomak sokmuş oldu! Zira büyük toprak ağaları olan; dini vakıflar üzerinden çok geniş servete hükmeden Molla sınıfının müthiş öfkesini üzerine çekti... O andan itibaren İran içten içe kaynamaya başladı. Şah Rıza daha sonra devrimin liderliğini üstlenecek olan Humeyni'yi 1964'te sürgüne yolladı. Humeyni önce Türkiye'ye geldi, ardından da Fransa'ya gitti ve orada Şah rejimine karşı direniş ve örgütlenmeyi sürdürdü. 1970'li yılların sonunda İran'da rejimin dikişleri artık tutmuyordu... Huzursuzluk büyüdükçe Şah da SAVAK'la baskıları arttırdı. Ama sonuç beklediği gibi olmadı. Çaresiz kalınca uzlaşmak için, Mollalarla nisbeten arası iyi olan Cafer Şerif İmami'yi başbakanlığa getirdi. Ama tutmadı! Akabinde tam tersine, askerî bir hükümet kurdurdu. General Gulam Rıza Azheri başbakan oldu. Sıkıyönetim ilan edildi. Bu rejim altında, bir cuma günü çıkan olaylarda, tam altı bin kişi hayatını kaybetti. Kan dökülmesi arttıkça, İran halkının da öfkesi kabarıyordu. Esnaf merkezli halk nümayişleri şiddetlenerek kesintisiz sürüyordu. Şah bu defa askerî hükümetten de vazgeçip daha demokrat bir isim olan ve esasen Şah'a da muhalif olan Prenses Süreyya'nın amcası Şahpur Bahtiyar'ı başbakanlığa getirdi. Ama nafile!.. Neticede Şah bir daha dönmemek üzere ikinci defa yurt dışına kaçtı. Humeyni'nin tayin ettiği Mehdi Bazergan geçiş sürecinde başbakan oldu. Humeyni geri döndü ve 1 Nisan 1979'da İran resmen "İslam Cumhuriyeti" oldu. Humeyni "Dini Lider", Beni Sadr da Cumhurbaşkanı oldu. Lakin İran'a hiç de sükunet gelmedi. Devrimi yerleştirmek için çok kan döküldü. Ordudaki üç yüzü aşkın generalin tamamı tasfiye edildi. Bunlardan altmış tanesi kurşuna dizildi. Orduda hiç general kalmadığı için bir albay genelkurmay başkanı yapıldı! Bu arada eski başbakanlardan Huveyda ve eski hariciye bakanlarından Abbas Ali Halatbari gibi ünlü politikacılar da dahil pek çok kişi idam edildi. Derken Irak ile sekiz sene sürecek yıkıcı savaş çıktı... Ve çok geçmeden o ünlü deyişle "İhtilal çocuklarını yemeye başladı!" Cumhurbaşkanı Beni Sadr Fransa'ya kaçabildi ama, dışişleri bakanı Kutbizade o kadar şanslı değildi. Kurşuna dizildi... Karşı taraf da boş durmuyordu. İhtilalin öncülerinden Beheşti, Mutahhari gibi devrim öncüsü mollalar, eski devlet başkanı Ali Recai, eski başbakanlardan Cevad Bahonar... kurşunla veya bomba ile öldürüldüler. Zamanla yeni rejimin mekanizmaları belli ölçüde oturdu ve bugünlere gelindi. Lakin bugünkü İran için bir yazı daha gerekiyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.