"Sözün bittiği yerdeyiz..." Bir süre önce, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek bu ifadeyi kullanmıştı. En son, aynı ifade Dışişleri Bakanı Ali Babacan tarafından seslendirildi. Bu ifade üzerinde epeyce yorum da yapıldı. Bazıları konuyu farklı açılardan değerlendirdi. Doğrudur, aslında söz hiçbir zaman bitmez. Bitmemeli. Dünya siyasi tarihi açıkça ortaya koymaktadır ki, bugüne kadar cereyan eden savaşlar esnasında dahi, taraflar arasında diplomasi bir biçimde sürdürülmüş, yani doğrudan veya dolaylı olarak, ihtilafların çözümüne dönük sözlerin söylenmesine devam edilmiştir... Bu manada elbette, "Sözün bittiği yerdeyiz..." ifadesini tam ve doğru şekilde anlamak durumundayız. Bu da şudur: Yani söylenecek ve söylenmesi gereken her şey söylendi. Artık sıra meselenin çözümüne dönük fiiliyatın ortaya konmasına geldi. Bu noktadan sonra, herhangi bir eylem olmadan, sadece sözle; konuyu zamana yaymaya yönelik bir takım beyanlarla vakit harcamaya tahammül yoktur!.. Dikkat edilirse, ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın son Türkiye ziyareti sırasında, bütün yetkililerimiz bu tavrı net biçimde ortaya koymuştur. Nitekim bu sebepledir ki, Bayan Rice'ın daha önceden seslendirilmiş olan üçlü mekanizmayı tekrarlar mahiyetindeki teklif dosyası elinde kalmıştır. Zira Başbakan Erdoğan "O noktayı aşmış durumdayız..." diyerek, Türkiye'nin ABD'den beklediği tavır konusundaki netliğini ve bölücü teröre karşı takip edeceği usuldeki kesin kararlılığını, en açık biçimde göstermiştir. Bayan Rice'ın Türkiye'ye gelişini bir açıdan Türkiye'yi teskin etmeye dönük bir adım olarak değerlendirenler olduğu gibi, diğer yandan bu ziyareti bir nevi Türkiye'yi test etme, yani kararlılığını ölçme teşebbüsü olarak görenler de var. Her iki ihtimal de belli ölçülerde geçerlidir. Ancak Türkiye, "Sözün bittiği yerdeyiz..." ifadesine uygun olarak, adeta tek yumruk olmuş vaziyette Amerika Birleşik Devletlerine, en güçlü mesajı vermiş durumda. Bundan sonraki adım; Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yarın Washington'da ABD başkanı ile yapacağı kritik görüşmedir. Bu görüşme ile birlikte ya düğümün çözülmesi süreci başlayacak veya daha da (Hiç de temenni etmediğimiz biçimde) kördüğüm olma yolunda yeni bir safha başlayacaktır. Ama şunu unutmayalım; diplomasi de hiçbir zaman son söz söylenip ipler koparılmaz. Daima çıkış için bir kapı veya pencere açık bırakılır... Devletler arasındaki ilişkiler ile uluslararası nitelikteki ihtilaflar; şahısların taraf olduğu konular gibi kısa ömürlü olmaz ve çözümü de o kadar kısa sürede mümkün değildir. Dolayısıyla, yarın Beyaz Saray'da cereyan edecek görüşme, her şeyin sonu gibi algılanmamalıdır. Türkiye, bu defa işi gerçekten sıkı tuttu ve belki de uzun zamandan beri ilk defa, bu kadar hazırlıklı ve kararlı bir şekilde muhatabını belli bir davranış biçimine zorlama manevrasını başarıyla yürüttü. Elbette burada muhatabın "Süper Güç" konumu, işin zorluğunun temel nedenidir. Ama Türkiye de, Küresel Güç hedefine yönelmiş bir ülke olarak; tarihi ve siyasi ağırlığını her yönüyle hissettirmeye çalıştı ve bana göre önemli oranda başarı sağladı. Bu aynı zamanda dış politikamızın yeni tarzı açısından da memnuniyet verici bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Uzun yıllar sürdürülmüş olan ve doğrusu hiç kimseyi tatmin etmeyen pasif dış politikadan, daha aktif ve dinamik bir dış politikanın son yıllardaki olumlu yansımaları açıkça görülebilmektedir. Nitekim İstanbul'da yapılan "Irak'a Komşu Ülkeler Genişletilmiş Toplantısı"nda elde edilen sonuçları da bu çerçevede görmek gerekir... Bu toplantıların mimarı Türkiye idi. Uluslar arası güç odaklarının başlangıçta çok fazla dikkate almak istememesine rağmen, Türk hariciyesinin sabırlı ve kararlı çalışmalarıyla bugünkü konuma gelinebilmiştir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın, Irak'ta yeniden aktif rol almaya karar vermesi ve hemen bir özel temsilci atamasının İstanbul toplantısında gerçekleşmiş olması çok önemli bir gelişmedir. Başka önemli yansımaları da olacaktır şüphesiz... Evet, Türkiye gücüne ve büyüklüğüne yakışan bir tavırla Uluslar arası arenada, hem kendi menfaatlerini koruma yolunda ve hem de kendisinden yardım bekleyen ülkelerin taleplerine cevap noktasında; önemli açılımlar yapmaktadır. Bu yeni sürecin yansımalarını bundan böyle daha açık biçimde görebileceğiz. Belki de en önemli yansıma Başbakan'ın ABD ziyaretinde müşahede edilecek!