Kıbrıs konusunda halkın kafasını daha fazla karıştırmanın bir faydası yok. Yıllardır kesintisiz şekilde konuşulan bu meselede, hâlâ daha "Kimse neyin ne olduğunu bilmiyor..." türünden konuşmak, ipe un sermekten başka bir şey değildir. Milli Güvenlik Kurulu, dört gün ara ile bugün ikinci kez Kıbrıs gündemiyle toplanıyor. Annan Planının referanduma sunulacak olan son versiyonu, bütün üyeler tarafından incelenmiş olarak, topluca masaya yatırılacak. Aynı şekilde bugün KKTC Meclisi de bu planın geldiği noktayı enine boyuna tartışacak. Yarın da TBMM'de hükümet Kıbrıs meselesinde olup bitenler hakkında milletvekillerine bilgi verecek... Ama CHP, hükümetin vereceği bilgileri, daha dinleme zahmetine bile katlanmadan, işin başında yetersiz (ve belki de güvensiz) ilan ediyor. Sayın Baykal diyor ki; bütün tezleri dinlememiz lazım, onun için Rauf Denktaş'ın da gelip Meclis'te konuşması gerekir... Kusura bakılmasın ama, bu tavrı ciddiyet ve iyi niyetle bağdaştırmak kolay değil! Bir kere Sayın Denktaş'ın söylemediği ve CHP'liler de dahil herkesin duymadığı bir şey kaldı mı? Kıbrıs hakkında şimdiye kadar en fazla konuşan ve bazılarımızın dinlemekten yorulduğu Rauf Denktaş, üç aydan beri, hemen hiçbir gün ara vermeden hep konuştu. Her fırsatı kullanarak Annan Planı ile ilgili düşüncelerini neredeyse aynı kelimelerle ve kerratla seslendirdi. Denktaş, İsviçre'ye gitmedi ama, yine en fazla konuşan o oldu. Şimdi bir kere daha dinleyelim demenin bizce bir gereği yoktur. Çünkü Kıbrıs görüşmeleri, defaatle Başbakan ve Dışişleri Bakanı tarafından da ifade edildiği gibi, başından beri devletin bütün kurumları ile koordineli olarak ve mutabakat içinde yürütülüyor. Yani varılan sonuç hiç kimse için meçhul değildir, sürpriz de değildir. Buna rağmen sırf hükümete muhalefet olsun diye, yapılan müzakerelerde sanki bir şeyler gizli saklı yürütülmüş gibi bir imada bulunmak sadece hükümete değil, devlete de haksızlıktır... İsviçre'ye giden heyette yer alan zevatı isim isim inceleyin bakalım, temsil edilmeyen bir kurum var mı?! Lakin öküz altında buzağı aramak isteyenler için bahane bitmez. Evet, netice apaçık ortada. Kıbrıs için elde edilen kazanımlar da meydanda. Ama Kıbrıs'ta Oğul Denktaş'ın bile Dışişleri Bakanı olarak dengeli ve tatminkar kabul ettiği çözüm planını Baba Denktaş kendi açısından yetersiz ve tehlikeli buluyor. Zaten baştan beri hayır dediği bu çözümü engellemek için son olarak referandumda hayır dedirtmek için çalışmalara başladı bile... Türkiye'de de Denktaş gibi düşünenler var. Sayın Bahçeli daha 28 Mart'tan evvel, "HAYIRDA HAYIR VARDIR..." diyordu. Seçim kampanyasını Kıbrıs üzerine kurmuştu. Şimdi de aynı kampanya devam ediyor. MHP ve Bahçeli'ye göre, referanduma gidecek olan Annan Planı bir "İHANET BELGESİ"dir. Denktaş "İNTİHAR" diyor, Bahçeli "İHANET" diyor ama, bakalım KKTC halkı ne diyecek?! Çünkü bu konuda tayin edici kararı Kıbrıs Türk halkı verecek... Kıbrıs Türkleri, Ada'nın yüzde 29'u üzerinde tescil edilen kendi "KURUCU DEVLET"ini, ada sahillerinin yüzde 49'unu kontrol altında bulundurmasını, siyasi eşitliği, güvenlik esaslarını ve Türkiye'nin garantörlüğünü ve izole edilmiş olmaktan çıkıp dünya ile bütünleşmesini, Rumlarla aynı anda ve aynı şartlarla, Avrupa Birliği'ne girmeyi elbet değerlendirecektir. Denktaş ve onun gibi düşünenlerin, "Rumlar bizi asimile edecek..." şeklinde korku salmalarına karşı biz de bir tek cümle söyleyelim; 2025 yılında Türkiye'nin nüfusu 90 milyon olarak öngörülüyor. Yunanistan ise 11 milyon, yani bugünkünden yarım milyon daha az! Söyler misiniz; kim kimi asimile edecek? AB üyesi olmuş Türk vatandaşları Almanya'da, Belçika'da, Hollanda'da olduğu gibi, Yunanistan ve Kıbrıs'ta da yer-yurt edinemez mi? Yani biraz geniş vizyondan bakmasını bilelim...