Statlardaki tehlike!..

A -
A +

Bu ülkede bazı olayların nasıl geliştiğini veya nereden tetiklendiğini anlamak gerçekten çok zor. Durduk yerde öyle meseleler zuhur ediyor; öyle tehlikeler birdenbire baş gösteriyor ki, sormayın!.. Şimdiye kadar, futbol statlarında kitlesel bir tehlikeyi çağrıştıracak ölçekte, ideolojik veya etnik kökenli bir zıtlaşma, dalaşma, sataşma vs. görülmüyordu. Ama geçen hafta, ilk defa herkesi tedirgin eden bu türden olaylar yaşandı. Özellikle Trabzon ve Malatya'daki futbol müsabakaları esnasında, tribünlerde sergilenen tavırlar ve atılan sloganlar; derhal ve kesin şekilde önüne geçilmediği takdirde, ilerisi için büyük bir tehlikenin işareti olabilir... Bizim kültürümüzde, "kaş yapayım derken göz çıkarmak" şeklinde bir özdeyiş vardır. Hrant Dink cinayetini protesto etmek için, cenazede taşınan "Hepimiz Ermeniyiz-Hepimiz Hrant Dink'iz..." dövizlerinin ne denli sakıncalara yol açabileceği ta baştan belli değil miydi? Bir de şu soru akla gelmiyor değil tabii: Acaba cenazeye katılan binlerce kişinin eline tutuşturulan bu dövizler, gerçekten spontane bir olay mı idi? Yoksa hayli planlı-programlı bir organizasyon muydu? Hrant Dink'in öldürülmesini protesto edelim derken; öbür taraftan bambaşka tehlikelere kapı açmak, düşünülemeyen bir durum muydu acaba? Doğrusu insanı şüphe ve tereddütlere sevk eden pek çok nokta var! Şimdi bazı yazarlar, "Hepimiz Ermeniyiz" sloganını aklamaya çalışıyor. Buna karşı çıkanların ne kadar dar görüşlü, yahut peşin fikirli, hatta "ebleh" filan olduğunu yazıp duruyorlar... Bu memlekette, deva bulunmayan bir hastalık da; herkesin kendi doğrularını tek doğru olarak empoze etmeye çalışmasıdır. Meselelere geniş açıdan baktığını iddia eden birçok aydın-yazar vb. tek taraflı yaklaşımını kabul ettirmekte ısrarlı. Karşı görüş belirtenleri de hemen belli klişelerle mahkum etmeye çalışıyor. Hal böyle olunca da; diyalog, uzlaşma, anlaşma, toplumsal barış vs. daha çok zora giriyor. Dink'in cenazesinde taşınan sloganların tetiklediği gelişmeler bunun en son örneği. Bunun çaresi, öteden beri sergilenen yanlış tavırların sona ermesidir. Ermeni soykırım iddialarıyla ilgili tartışmaların, mecraından saparak ülke içinde de kamplaşmalara ve gerginliklere sebep olması; bazı yazar ve akademisyenlerin, tamamen subjektif; tarihî gerçeklerden ziyade ideolojik saplantılardan beslenen yaklaşımlarından kaynaklandı. Bazıları devlet ve toplumla olan problemlerini, bu mesele üzerinden gündeme getirmeye çalıştı. Tartışma üslubu, bir diyalog veya çözüm arayışından ziyade; konuyu belli bir çizgide ajite edici özellik taşıyordu... Elbette böyle bir ortamda, her türlü provokasyonun uç vermesi de kaçınılmaz olacaktı!.. Bugün yüz yüze geldiğimiz yeni tehlikeler mükemmel bir ajitasyon sürecinin sonucudur. Bunu unutmayalım! Gelinen noktada bahse konu sloganların doğruluğu-yanlışlığı; o sloganı atanların veya sopanın ucuna takıp taşıyanların niyeti-maksadı filan artık ikinci planda kalıyor. Hâlâ daha asıl tehlikenin farkına varamamak çok düşündürücü!.. Bu tehlikeyi fark etmek zorundayız. Son bir buçuk asırda; aydın, idareci, siyasetçi vs. elitlerin miyopluğu yüzünden bu millet çok büyük acılar çekti. Hâlâ o travmaların etkisinden kurtulamayan Türk milletinin hassasiyetlerine meydan okuyarak nereye varılmak isteniyor acaba? Vaktiyle Mithat Paşa, "Hilalin yanına haçı koymadıkça bu devlet ilerleyemez..." diye zırvalıyordu. Mithat Paşa ve onun yandaşlarının zihniyeti, koca bir imparatorluğun temeline dinamit koydu. Onun yerine kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ilk döneminde de M. Esat Bozkurt ve bazı arkadaşları, bu milletin Hıristiyanlığa geçmesi için resmen teklif verdiler!.. Bu gerçekler Millet Meclisinin zabıtlarında elli sene boyunca gizli kaldı. Ama artık günümüzde alenileşmiş durumda. Acaba yakın tarihteki bu olaylara, aydın kesiminden kaç kişi kafa yoruyor?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.