İlk bakışta, (Bu kadarına nasıl cür'et edebiliyorlar?) diye düşünüyor insan; ama yakın geçmişi şöyle bir hatırlayınca... Bir süreden beri kıpır kıpır kaynayan Akdeniz Üniversitesi'ne ve tabii diğer üniversitelere çok dikkat etmek gerekiyor. Zira Pazar günü Antalya'da cereyan eden olayları, diğer şehirlerde de tezgâhlamak için sinsi hazırlıklar olduğu sır değil! Adam alnına kılıç şeklinde dövme yaptırmış. Medyada "Zülfikarlı provokatör" diye yer aldı!.. Suratında "takma" gibi (belki gibisi fazla) duran sakalı, alnında dövmesi ve elinde tabancası ile, âdeta bir film setinde poz verircesine rahat biçimde öğrencilere ateş açıyor... Yani adam göstere göstere, "ben provokatörüm" diyor! Adam aslında bilinmeyen biri değilmiş. Dosyası epeyce kabarıkmış... Peki böyle tipler nasıl bu kadar rahat, bu kadar fütursuzca hareket etme fırsatı bulabiliyor?! Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek diyor ki: "Hainler artık ellerini gençlerimizden çekmeli..." Sayın Çiçek'e katılıyoruz ama; bu temenni ile bitecek iş değil. Yapılan açıklamalara bakıyoruz: Hemen hepsi beylik laflar. Deniliyor ki: "Bu tür provokasyonlarda hep, iç ve dış istihbarat servislerinin rolü vardır..." İyi de, ülkemize yönelik ve birbirine neredeyse kopyası gibi benzeyen bu operasyonların boşa çıkarılabildiğini ne zaman göreceğiz? Tam kırk yıldır tekrarlanıp duran bu oyunlara karşı; ne zaman devlet ve millet olarak uyanık bulunabileceğiz? 28 Şubat döneminde bazı tipler vardı. Her nasılsa bunlar kapkara kıyafetler içinde, ellerinde uzun sopalarla; sokaklarda, meydanlarda her türlü izinsiz gösteriyi yapabiliyordu... Bunların başını çeken kişi, televizyonları dolaşarak, rejim ve devlet aleyhine söylemedik söz bırakmıyordu. Canlı yayında, "Bu laik rejim kitabın tam ortasından kâfirdir..." dediğini bizzat hayretler içinde dinlemiştim. Ama ne gariptir ki, hiçbir merci en ufak bir müdahalede bulunmamıştı!.. Nice zaman sonra, herhalde kendisine verilen rol tamamlandı ki; o ana kadar epeyce ünlenmiş olan bayan partneri ile birlikte, ülkenin bütün televizyon kanallarının canlı yayını eşliğinde basılarak derdest edilmişti... "İrtica tehlikesinin en ünlü sembolü" olarak, her türlü ajitasyonu yapan o sakallı-sarıklı malum şahsın; aslında epeyce tanınan bir "akşamcı" olduğu daha sonra halk tarafından öğrenildi ama, bu arada olanlar olmuştu! Aynı şekilde onun "kandırılmış masum kız" rollerindeki bayan arkadaşının marifetleri de bir bir ortaya döküldü fakat, o saatten sonra bu ifşaatın hiçbir kıymeti yoktu. Topluma yeterince zarar verilmişti... Şimdi de benzeri bir tezgâhla karşı karşıyayız... Bir medya grubu, sistemli şekilde "irtica tehlikesi"ni pompalayan haberler yapıyor. Aynı gruba ait gazetenin birisi mesela, Kur'an kursu sayısının artışından bahsederken; bir diğeri "başını örten memur sayısındaki hızlı büyüme"ye dikkat çekiyor... Ertesi gün aynı gazetenin bir özel okul bahçesindeki başı örtülü kız öğrencilerle ilgili provokatif haberi öne çıkıyor. Yani bir tarafta üniversiteler, bir tarafta malum medya... Her biri kendi rolünü iyi oynuyor. Artık bu nasıl oluyor diye sormanın anlamı yok!..