Tartışma adabı ve yararları...

A -
A +

Önemli meselelerin kamuoyunda, sağlıklı biçimde konuşulup tartışılmasında, şüphesiz büyük yararlar vardır. Çünkü uzlaşmanın yolu konuşma ve fikir teatisinden geçer. Hani derler ya; "İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar." İmam-Hatip Liseleri, yahut daha doğru ifade ile Meslek Liseleri konusu da; bazı çevrelerce maksatlı şekilde normal mecrasının dışına taşırılmış olsa bile, yine de konuşulan ve yazılıp çizilenlerden epeyce yarar sağlanmış oldu. Her şeyden önce, tartışmaya katılanların niyetleri, samimiyet dereceleri ve de bu konudaki bilgi çapları ortaya çıkmış oldu. Mesela Prof. etiketine rağmen bazı kişilerin, din ve dinî eğitim konusunda ne kadar sığ olduğunu görmüş olduk... Bunun yanında her ağzını açtığında, "inançlara ve inançlı kişilere" ne kadar saygılı olduklarını tekrarlayanların, bu söylemlerin aksine ne kadar militanca hareket ettiklerini de herkes anlamış oldu!.. Dün Meclis'teki siyasi parti gruplarını ziyaret eden bazı öğretim elemanları derneklerinin yayınladıkları bildiri de bu görüşümüzü teyit ediyor. Derhal kapatılması istenen İmam Hatip Liseleri, bu bildiride "Truva Atı"na benzetiliyor. Bu okulların dün, rejime cepheden saldırdığı; bugün ise, emperyalist baskısına bağımsız cumhuriyet içinde katkı koyduğu filan söyleniyor... Altındaki imza olmazsa, bu bildiri pekala bir ideolojik örgütün açıklaması olarak da algılanabilir. Bu tasarının Meclis'ten geçmesi halinde, kendilerinin de yasaları çiğneme hakkına sahip olacakları gibi, garip ve mantıken sakat düşüncelerle yola çıkan sözkonusu dernekler, hangi uzlaşma ve diyaloğa açık olabilir?! Demek ki, yalnızca unvan ve etiketlere bakarak sonuca gitmek yanlış. Her sesi fazla çıkan da, her zaman doğruyu söylüyor diye bir şey olamaz. "Yüzde 98'i müslüman bir toplumda", çocuğuna dinî eğitim aldırmak isteyen insanların taleplerini yok sayarak bu meseleye sağlıklı çözüm bulunabilir mi? Konuyu sadece "imam ve hatiplik" perspektifinden ele almakta ısrar eden YÖK üyeleri ile rektörler, niçin ülke gerçeklerini gözardı ediyorlar? Bu yaklaşım tarzı kendi deyimleriyle, "bilimsel ve nesnel midir?" Dini eğitimi "çağdışı" ve bilimle ters düşen(!) bir olgu kabul eden zihniyetin vakit geçirmeden kendisini sorgulaması gerekiyor. "Kuşkucu Bilimsellik" diye bir şey varsa, öncelikle bu noktada devreye girmesi lâzım. Daha önce Diyanet İşleri Başkanlığı da yapmış olan; M. E. Komisyonu Başkanı SayınTayyar Altıkulaç'ın da belirttiği gibi, İmam Hatip Liseleri, bugünkü haliyle, din görevlisi yetiştirmekte yetersiz kalıyor. Bu liselerin yapısı, müfredatı, maksadı şüphesiz irdelenebilir. Günün şartlarına göre yendien düzenlenebilir. Ama bu okullarda okuyan öğrencileri ve velilerini rencide ederek, onları dışlayarak, yukarıda bahsedilen bildiride olduğu gibi, "Truva Atı" diye saçma sapan biçimde suçlayarak değil. Unutmayalım; din yüce bir meseledir. Bu konuda hassasiyet şarttır! Şöyle bir örnekle, belki bu hassasiyeti anlatmak mümkün olabilir; Doktorun elindeki neşter de, kasabın elindeki bıçak gibi keskindir. Her ikisi ile de et kesilir! Ama birincisi vücut bütünlüğünü muhafaza için, yani tedavi için, yani yaşatmak için; diğeri de tam tersine parçalamak, ufalamak ve de canlının hayatını sona erdirmek için kullanılır... O halde doğru tespit yapalım; İmam Hatip Liseleri ameliyat masasına mı, yoksa kasabın et tezgâhına mı yatırılmak isteniyor?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.