Doğru tahmin ettiniz!.. AB ile ilgili Altıncı ve Yedinci Uyum Paketleri çerçevesinde devam eden tartışmaları kastediyoruz. Bu paketlerin nirengi noktaları olan Milli Güvenlik Kurulu, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve Savunma Bütçesi ile alâkalı mevzuat... Bu son derece ehemmiyetli ve kritik meselelerin tartışılma şekli ve üslubu, bilhassa dikkat edilmesi gereken hususların başında geliyor. Zira ülkemizde, bu gibi pek çok önemli mesele, genellikle yanlış veya saptırılmış tartışma biçiminden dolayı sık sık çıkmaza girmiştir. Dolayısıyla bu paket muhteviyatının tartışılmasında, ne askerî cenaha karşı genel bir mevzi kazanma imajı doğmalı, ne de böyle bir bahane serdedilmesine fırsat verilmelidir. Tam aksine Türkiye'nin tarihinden gelen kendisine mahsus sebeplerle, ordunun haiz olduğu özel konum dikkate alınarak, ama çağdaş şartların gerekleri ve Avrupa Birliği ile olacak entegrasyon prensipleri uzlaştırılarak sonuca gitmek gerektiğine göre, bu hedefe doğru istikamette yürümek lazım... İşte bu sebeple, içinde bulunduğumuz süreçte, gerek resmi zevatın, gerek sivil toplum unsurlarının bu vadide yapacakları açıklama ve yorumların iyi düşünülmüş olması ve yanlış çağrışımlara kapı açmaması esastır. Aksi durumda, Türkiye'nin AB ile münasebetlerinde yeni sıkıntılar tevlid eder. Konunun her iki yönüyle istismara müsait olması, bütün ilgili ve yetkililerin sorumluluğunu da iki katına çıkarıyor. Bu sorumlulukta aslan payının medyaya düştüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü kamuoyunu aydınlatma ve yönlendirmedeki etkisi diğer kurumlardan daha fazla... Bu cümleden olarak mesela medyanın MGK Genel Sekreteri'nin veya Genelkurmay Başkanı'nın Başbakanlığa yaptıkları normal ve rutin ziyaretleri bile, sanki olağanüstü bir durum varmış gibi sunmaları çok yanlış ve zararlıdır. Komplo teorileri, asılsız söylentiler ve maksadını aşan, daha doğrusu kasıtlı olarak yapılan yanlış yorumlar, ortamı yok yere gerginleştirmenin en kolay yolu!.. Bu çeşit yaklaşımdan siyasetçiler ve özellikle hükümet mensupları haklı olarak şikayet etmektedirler. Türkiye eğer, demokrasisini rayına oturtmak, askerî vesayet dahil, her türlü bağımlılıktan kurtarmak istiyorsa, bu tartışmayı adabına göre yapmayı öğrenmeli ve uygulamasını becerebilmelidir... Gelelim meselenin özüne; MGK'nın fonksiyonu, MGK Genel Sekreterliği'nin yapısı ve işleyiş biçimi ve savunma bütçesinin şeffaflığı gibi konular, Türkiye'de önemli bir değişimin gerçekleşebilmesi için kilometre taşlarıdır. Bazılarının iddialarının aksine bu konularda, çağdaş şartlara göre değişiklik yapmak, askeriyeyi etkisizleştirmek filan değildir. Savunma bütçesinin şeffaf olması demokrasilerin en temel şartlarından biridir. Ama biliyoruz ki, bugün Türkiye'de Sayıştay Kanunu'nun 160. maddesi gereğince, savunma bütçesi üzerindeki sivil denetim neredeyse sıfır mesabesinde... Diğer taraftan 2945 sayılı MGK Genel Sekreterliği Kanununun 9, 13/B, 14 ve 19. maddelerindeki hükümler, bu kurumu danışma niteliğinden ziyade bir icracı kurum, hatta paralel bir bakanlık pozisyonuna sahip kılmaktadır. Bu kabil mevzuatta dayanak bulan de facto durumlar, askeri cenahı bütünüyle paralel bir hükümet görüntüsüne sokuyor. Elbette bu demokrasi ile kabili telif bir şey değil. Bu noktada artık ayak sürümek yerine, geçmişteki ifrat ve tefritlere düşme hatalarını tekrarlamadan, modern kriterlere uygun olarak düzenlemeye gitmektir. Unutmayalım ki, tehdit algılamaları ve güvenlik konseptinin çerçevesi günümüzde radikal bir biçimde değişmiştir. Yarın bu konuya devam edeceğiz.