T.C. tarihinde bir ilk

A -
A +

Gazetelerin dünkü nüshasında bir haber, çarpıcı başlıklarla geniş yer buldu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir başbakan, yargılanmak üzere Yüce Divan'a sevkedilmişti... 1982 Anayasası'nın 148'inci maddesinin (Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen madde) üçüncü fıkrası, Anayasa Mahkemesinin Cumhurbaşkanını, bakanlar kurulu üyelerini ve yüksek yargı organlarının başkan ve üyelerini, Cumhuriyet başsavcılarını ve vekillerini... görevleriyle ilgili suçlardan dolayı YÜCE DİVAN sıfatı ile yargılama yetki ve görevini hükme bağlamaktadır. Anavatan Partisi eski Genel Başkanı ve eski başbakanlardan Mesut Yılmaz ile o dönemde başkanı olduğu hükümette devlet bakanlığı görevinde bulunan Güneş Taner, iddiaya göre, ihaleye fesat karıştırmaktan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini 953.3 milyon dolar zarara uğratmaktan dolayı, Yüce Divan'a sevkedildi. Bu konu ile ilgili olarak Meclis'te yapılan oylamaya 447 milletvekili katılmış, 15 ret oyuna karşılık; 429 oyla adı geçen eski başbakan ve bakanın yargılanmasına karar verilmiş. Hukuk kurallarına göre, bir kimse hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadıkça, hakkındaki suçlamanın niteliği ne olursa olsun, "zanlı"; bugünkü yaygın ifadesiyle sanık durumundadır. Yani mahkeme hükmü kesinleşmedikçe kimseye "suçlu" damgası vurulamaz. Mesut Yılmaz ve Güneş Taner hali hazırda sanıktır. Yargılama sonucunun ne olacağını şimdiden kestirmek de mümkün değildir. Diğer taraftan Yılmaz ve Taner halen, bir partide aktif siyasetçi durumunda değildir. Dolayısıyla, Millet Meclisi'nde onlar hakkında, lehte ve aleyhte oy kullanan parlamenterler, herhangi bir siyasi rakip veya refik duygusu ile hareket etmiş olamazlar. Zira Yılmaz ve Taner, son seçimlerde, partilerinin baraj altında kalması sebebiyle; zaten bir anlamda millet tarafından siyaseten tasfiye edilmiş durumda. Yani siyasi bir rövanş ve husumet sözkonusu değil. Ancak diğer taraftan, TÜRKBANK olayının, geçmişte Yılmaz'ın başbakan, Taner'in de bakanı olduğu hükümeti düşürdüğünü unutmayalım. İhale skandalının patladığı günden bu yana, ortaya dökülen deliller, belgeler kamuoyunda önemli yargıların oluşması sonucunu doğurdu. Bu sebeple, ülkemizde yönetim anlayışının şeffaflaşması, siyasi ve idari sorumluluk taşıyan kişilerin, suça karıştıklarında adil şekilde yargılanması, kimsenin kayırılmaması ve yaptığının yanına kâr kalmaması vazgeçilemez bir gerekliliktir. Avrupa Birliği'ne girmek isteyen Türkiye Cumhuriyetinin her türlü siyasi kirlilik ve suiistimalden arınmış olması şarttır. Bu mesele o kadar hassas ve önemlidir ki, halkımız sadece yargının sonucu ile de her zaman tatmin olmamıştır. Mesela delil yetersizliğinden beraat etmeyi başaran bazılarını halk kendi vicdanında makhum etmiştir. Yani yargı sonucu da her zaman kat'i olarak aklanma manasına gelmemektedir. Özetle ifade edersek, son günlerde Van'da patlayan eroin skandalının her yönü ile aydınlatımasını, halkımız nasıl sabırsızlıkla bekliyorsa, başta Türkbank hadisesi olmak üzere bugüne kadar vukua gelmiş bütün hukuk dışı icraatın da hesabının sorulmasını istemekte ve bunun sonucunu da dört gözle beklemektedir. Yani mesele sadece Yılmaz ve Taner'le sınırlı değil. Sistemin bütün olarak, her türlü çıkar ilişkilerinden ve suiistimallerden, siyasi ve ahlakî kirlilikten kurtarılmasıdır... Milletin istediği ve beklediği budur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.