Avrupa'nın "11 Eylül"ü 11 Mart'ta yaşandı. İspanya'yı şoke eden tren istasyonları saldırısında, ölü sayısı yükselmeye devam ediyor. Belki de siz bu satırları okuduğunuzda 200'ü geçmiş olacak!.. Bin dört yüzden fazla yaralının geçirdiği travma ve teröre maruz kalan ailelerin psikolojik durumu tam bir facia. Seçime üç gün kala İspanya'nın başına gelen bu felaketin; siyasi, sosyal ve ekonomik yönden çok derin izler bırakacağı kesin. Her ne kadar uzun zamandan beri ayrılıkçı Bask terörünün etkisinde olan ve bugüne kadar pek çok kayıp veren İspanya, terörle yeni tanışmıyor olsa bile, şimdiye kadarki en ağır ve korkunç boyutta gerçekleşen bu son olayla birlikte, terör ve tedhişin; bir kere daha en azgın haliyle yüz yüze... İspanyollar bu vahşi saldırıya karşı daha ilk saatlerden itibaren anlamlı bir sivil tepki verdiler. Çeşitli şehirlerde toplanan onbinlerce insan terörü lanetledi ve teröre karşı direneceklerini, özgürlüklerinden taviz vermeyeceklerini haykırdı. Bu tepki, şüphesiz toplumsal moral ve motivasyon açısından son derece önemli. Aynı şekilde, saldırıdan sonra olay yerine kısa zamanda gelen güvenlik ve sağlık ekiplerinin de, gayet soğukkanlı şekilde ve profesyonelce bir çalışma ortaya koymaları, İspanya adına bir artı puandır. Onları seyrederken, geçmişte ülkemizde vukua gelen benzer durumlarda, vatandaş ve görevlilerimizin içine düştüğü telaşı hatırlamadan edemedim ve hem eğitimli olmak, hem de bilinçli ve soğukkanlı olmanın ortaya koyduğu farkı düşündüm. Evet, terör son olarak İspanya'ya büyük darbe vurmakla kalmadı. Aynı zamanda azgınlaşan haliyle başka ülkeleri, bilhassa Avrupa Kıt'asını çok yakından ve derinden tedirgin etmeyi de başardı. Bu olayın failleri olarak İspanya makamları, kendilerinin başbelası olan ETA'yı ilan etti. Ancak öncki akşamdan itibaren El Kaide ismi de yine hortladı. Artık propaganda mı, yoksa gerçekten bu olayda dahli var mı, orası meçhul. Esasen örgütün kimliği, ülkenin spesifik durumu ve doğru teşhis-doğru tedbir açısından önemli. Yoksa genel anlamda terörün bizatihi kendisi en mühim olgudur. Zira terör eyleminin altındaki imza hangi örgüte ait olursa olsun, terörün mahiyeti değişmez. Canavarın kimliği işin ayrıntısıdır. Asıl önemli olan terörün sebebi ve kaynaklarıdır. Bu iki noktada doğru tesbit ve tanımlama yapılmadığı takdirde, tehlike ve tehdidin önünü almak mümkün olmaz. Öyle zannediyoruz ki, bu son olay, özellikle AB üyesi ülkeleri, şimdiye kadarki saplantılı yanlışları konusunda ciddi bir uyarı olacaktır. Çeyrek asırdan beri Türkiye'ye kan kusturan bölücü PKK-KADEK terörünü "özgürlük mücadelesi(!)" olarak görmekte ısrar eden ve bütün çağrılara rağmen, bu kanlı örgütü terör listesine almayan Avrupa Birliği, aynı nitelikteki bölücü-ayrılıkçı bu olay karşısında, herhalde bir durum muhakemesi yapma ihtiyacı duyacaktır, duymalıdır. Bu kadar azgınlaşan ve vahşileşen terörü devlet ve devletlerüstü kuruluşlar, bütün önyargılarını bir tarafa bırakarak, objektif ve gerçekçi biçimde ele almak durumundadır. Aksi halde, giderek bütün dünyayı esaretine alma eğilimindeki terörü durdurmak mümkün olmaz. Evet, özellikle AB, bu ihtiyacı duymalıdır ki, makro planda "küreselleşme" deyip birleşme ve bütünleşmeleri teşvik ederken, çeşitli sebeb ve saiklerle de, ülkeler bazında mikro nasyonalizmi, yani etnik milliyetçiliği ve separatizmi (ayrılıkçılığı) tahrik eden, onların insanlık dışı terör eylemlerine göz yuman tutumlarının ne kadar vahim sonuçlar doğurduğunu görebilsinler. Ama bunun için ilk yapmaları gereken şey, genel modaya veya propagandaya kulak verip hemen "El Kaide" iddiasının üzerine atlamamalarıdır. Eğer bunu yaparlarsa hem El Kaide'nin ekmeğine yağ sürmüş olurlar, yani onun elde etmek istediği sonucu kolayca sağlamış olurlar. Hem de ülkeleri açısından takip etmeleri gereken politikalar için yanlış yola girmiş olurlar... Herhalde Avrupalılar aklını peynir ekmekle yemiş olamazlar. Eğer Amerika'nın yaptığı yanlışı tekrarlayacak olurlarsa, maalesef hem kendileri, hem de başkaları çok zarar görür. Peki Amerika'nın yaptığı yanlışlar nedir? Onları da bir başka yazıda ele almaya çalışacağız..