Bölücü terör örgütünün özellikle propaganda çalışmalarında; en fazla kullandığı malzemelerden biri de, 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra, Milli Güvenlik Konseyi'nin çıkartmış olduğu, Kürtçe konuşma yasağı ile ilgili karar olmuştur. Tatbikatı zaten mümkün olmayan bu saçma sapan karar; daha sonra iptal edilmiş olmasına rağmen, terör örgütü tarafından sürekli olarak istismar edilmiş ve yurt dışında da bölücülere destek veren mahfiller tarafından olabildiğince kullanılmıştır... Görüldüğü üzere, başı sonu iyi hesaplanmayan karar ve uygulamaların zararı, bazen beklenenin de üzerinde; çok zararlı ve yıkıcı olabilmektedir. Onun içindir ki, terörle mücadele gibi, hayati bir konuda atılacak her adımın çok iyi hesaplanması şarttır. Akis halde, olumlu katkı yerine, telafisi imkansız büyük tahribat yapabilir... Çeyrek asırdan beri, bölücü terörle başı belada olan Türkiye'nin; bu belaya karşı yürüteceği askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal yöntemlerin; bunca yıllık devlet geleneği ve güvenlik tecrübelerine uygun olması gerekir. Bölücü terör örgütünün ektiği kin ve nifak tohumlarına rağmen; bu fitnenin tabana yayılarak, kitleler arasında çatışmaların çıkması sağlanamamıştır. Yani halkımız, kardeş kavgasına yol açacak hareketlere karşı, daima uyanık kalmıştır. Bu sayededir ki, çeyrek yüzyıllık bölücü terörün ülkemizde sebep olduğu korkunç kayıplara rağmen; iç barış muhafaza edilebilmiştir. Ülkenin ve milletin birlik ve bütünlüğü açısından, bu husus son derece önemlidir. Genelkurmay Başkanlığının 8 Haziran tarihli internet sitesinde yayınlanan bir açıklama; siyaset ve medya çevrelerinde değişik yorum ve tartışmalara yol açtı. Bu açıklamada, teröre karşı toplumsal refleks gösterilmesi yolunda yapılan çağrının; yanlış anlaşılma ve tehlikeli sonuçlar doğurma ihtimalini değerlendiren bazı yazarlar, çeşitli tehlikelere dikkat çektiler. Zira bahse konu çağrının, kitleler tarafından farklı şekilde algılanması sonucunda; tehlikeli ve kontrolden çıkması muhtemel kitle hareketlerinin baş gösterebileceği endişesi var. Mesela Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi şöyle diyor: "..... Yüce Türk Milletinin kitlesel karşı koyma refleksini beklemek ne demek? Her şehit cenazesi zaten binlerce, on binlerce insanı meydanlara döküyor. Protesto ise, her şehit cenazesinde ağlayan binler, meydanları, caddeleri dolduran al bayraklar kanımızca zaten o protestoyu dile getiriyor. Bunlara ilave daha ne yapılabilir? O nedenle soruyoruz. Açıklamadaki sözler bir "Kalkın ey ehl-i vatan!" çağrısı mı? Öyle bir çağrının ne gibi felaketlere yol açabileceğini - örneğin bunca yıl barış içinde yaşayan insanlarımızı hızla bölüp birbirine düşman edeceğini - bu satırları yazan veya yayımlatan her kim ise bilmiyor mu? Genelkurmay sitesine o bildiriyi koyanlar veya koyduranlar, bu sözlerin onlardan beklenen görevin neresine uygun olduğunu da bu akşamki sitelerinde açıklamazlar mı?" Evet, böyle endişeler var!.. Genelkurmay'ın açıklamasından sonra, daha önce "cumhuriyet mitingleri düzenleyen bazı derneklerin bu çerçevede yeni mitingler düzenlemek üzere çalışmalara başladığı yolunda haberler var. Ayrıca daha ilk günden, bir siyasi partinin Diyarbakır'da yapacağı mitingle ilgili duyuru ve propagandasını bahse konu açıklama ile irtibatlandırma teşebbüsü üzerine; Genelkurmay ikinci bir açıklama yapma gereğini duydu... Bu yeni bildiride şöyle denildi. "Bir siyasi partinin internet sitesinde Genelkurmay Başkanlığının 8 Haziran 2007 tarihli açıklamasındaki bazı ifadeler kullanılarak, açıklamanın Diyarbakır'da adı geçen siyasi parti tarafından düzenlenen mitinge katılımı teşvik ettiğini çağrıştıran ifadelere yer verilmektedir. Ayrıca, sayın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın 12 Nisan ve 27 Nisan 2007 tarihlerinde yapmış olduğu basın toplantısı ve açıklamalarının mitingler öncesine rastlamasına benzer anlamlar yüklenerek bu mitingleri adeta Genelkurmay Başkanlığının organize ettiği şeklinde kanaat oluşturulmaya çalışılmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiçbir siyasi parti ile ilişkisi olamayacağı gibi, silahlı kuvvetlerce ulusumuzun tümüne yapılan "teröre karşı toplumsal refleksini gösterme çağrısı" belirli gruplara veya kesimlere mal edilemez. Bu çağrıda kast edilen toplumsal tepkinin, kesinlikle şiddet içermeyen demokratik kurallar içinde gösterilmesidir." Sonuç: terör ve bölücülük gibi, ülke güvenliğini hayati derecede ilgilendiren meselelerde; yetkili bütün kişi ve kurumlar, azami dikkati göstermek durumundadır. Çünkü yanlışa kapı aralayabilecek her şey çok tehlikeli sonuçlara götürebilir!..