Eylül Saldırısının üzerinden tam üç yıl geçti. Acaba, ABD'nin "Teröre karşı küresel mücadele (veya savaş)" diye başlattığı süreç ne durumda? İşler daha iyiye mi, yoksa çok daha kötüye mi gidiyor? 11 Eylül'den sonra, Amerika'nın savaş açıp işgal ettiği iki ülke olan Afganistan ve Irak'ta gidişat nasıl? İddia edildiği gibi bu ülkelere özgürlük ve demokrasi mi götürüldü, yoksa işgalle birlikte kan-gözyaşı ve kaos mu? Aslında herşey apaçık ortada. Vaziyetin her geçen gün kötüleştiği de... Bir şey daha kesin olarak meydana çıkmış durumda; ABD'nin uzun yıllar hazırlığını yaptığı, (Küresel düzenin tek hakimi olma) operasyonunu 11 Eylül saldırısını bahane ederek başlattığı gerçeği, artık ilgili ilgisiz bütün çevrelerce tesbit edilmiş bulunuyor!.. Bu tesbitin açılımı kısaca şudur: Terörle mücadele işin bahanesi. Dünyanın stratejik bölgelerini ve enerji kaynaklarını kontrol altına almak ise esas hedef ve maksat. Yani halen sürmekte olan mücadele, bir "PAYLAŞMA" kavgasıdır. ABD, bu paylaşmada aslan payını kapma ve diğerleri üzerinde de kontrol ve üstünlük sağlama peşindedir. Gerisi teferruattır ve çoğu da lafu güzaftır! Evet, ABD dışında, dünyanın öteki büyük ve önemli güç merkezleri bu tesbiti yapmış olduklarından, bundan sonra halihazırdaki tek "Süper Güç"ün işi de giderek zorlaşmaktadır. Özellikle, ABD'deki başkanlık seçimleri yaklaşırken Bush ve ekibinin durumu daha da güçleşmektedir... Sadece ABD'de değil, Afganistan ve Irak'ta da seçimler yaklaşmaktadır. Peki bu seçimler vaktinde yapılabilecek midir? Yapılsa da düzgün şekilde gerçekleştirilebilecek midir? En önemlisi bu seçimlerin istikrara faydası olacak mıdır? Şu sıralarda ABD Kamuoyunda belki de en fazla telaffuz edilen kelime, "Yeni Vietnam"dır. Yani Irak... Irak'ta ölen Amerikan askerlerinin sayısı arttıkça, "Vietnam Sendromu" da Washington merkezli olarak büyük sarsıntılara yol açıyor. Kasım ayına kadar bu sarsıntıların ne gibi etkileri olacağını bekleyip göreceğiz. Ama şimdiden belli olan bir şey var; mızrak artık çuvala sığmıyor. "Terörle mücadele" iddiası, inandırıcılığını büsbütün yitirmiş. İşin bu noktaya gelmesinde, hem "Neo-con" denilen Bush Yönetimindeki çekirdek ekibin açığa çıkan niyet ve maksatları, hem de bu maksatların paralelinde; ABD'nin Afganistan ve Irak'ta uyguladığı çifte standart ve insan haklarına aykırı icraatın uyandırdığı tepkilerin payı çok büyük elbette. Her iki ülkede, ABD işgaliyle birlikte meydana gelen sivil kayıplar, özellikle çatışma ve hava bombardımanlarında ölen çocukların sayısı ne kadardır sizce? Mesela son olarak Telafer'de ne kadar sivil öldü? Yahut, sürekli bombalanan Felluce'de, Bakuba'da, Ramadi'de, Necefte? Telafer'de iki yüz terörist var diye, yörenin altını üstüne getiren ABD, acaba Kandil Dağlarındaki binlerce PKK'lı teröriste niye ses çıkarmıyor? Evet, Afganistan ve Irak'ta yapılan sivil katliama dünyanın gösterdiği hassasiyet, beklenen seviyede değil; ancak giderek tepkilerin büyüdüğünü söyleyebiliriz. Terörle mücadele iddiası altında yürütülen faaliyetlerin, bir küresel hakimiyet kurma projesini hayata geçirme operasyonu olduğu gerçeği, toplumlar tarafından anlaşılıp algılandıkça, reaksiyonlar daha da yükselecektir. Ve bu ülkelerde öldürülen sivil insanların haklarından da bahsedilecektir. Amerika, uzun yıllar üzerinde çalıştığı projeyi hızla uygulamaya koyup, Afganistan, Tacikistan, Özbekistan, Gürcistan ve Irak'la birlikte Körfez ülkelerine, askeri üslerle, işgal kuvvetleriyle yerleşmeye koyuldu ama, geçen üç yıl içinde bu stratejinin birçok ayağı çöktü. Bu çöküş topyekun bir hezimete de dönüşebilir!.. Çünkü Bush'un politikaları terörü daha çok azdırıyor. Hali hazırdaki en önemli sonuç şu: Terörle mücadele laflarını artık kimse yutmuyor...