Türkiye'nin gündeminde maalesef yine terör meselesi var! Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, karargahı ile birlikte dün Bakanlar Kurulu'nda, TSK'nın terörle mücadele alanındaki çalışmaları hakkında, kabine üyelerine brifing verdi. Bu brifingden yaklaşık bir saat evvel de, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Işık Koşaner; bölücü terör örgütünün üç hafta önce, Aktütün Karakoluna yapmış olduğu saldırıya dair, açılan soruşturmanın sonuçları hakkında basına açıklama yaptı. Bakanlar Kurulu'ndaki brifinge dönersek; içeride nelerin konuşulduğunu, elbette bilmemiz mümkün değil. Şayet herhangi bir açıklama yapılırsa, orada verilecek malumatla iktifa etmek durumundayız. Ancak şurası belli: Türkiye, uzun yıllar yanlış formatta, yani (TERÖRİSTLE MÜCADELE) biçiminde kurguladığı yöntemi, en azından son beş altı yıldan beri "TERÖRLE MÜCADELE" olarak tashih etmiş bulunmaktadır. Terörist saldırıların en fazla artış gösterdiği 1990'lı yılların ortalarında, Kara Kuvvetlerimizin önemli bir bölümü, Güneydoğu Bölgesinde konuşlandırılmış ve çok yoğun bir askerî harekâtla, bölücü örgütün beli kırılmış, eylemleri minimize edilmişti. Ne yazık ki, şimdilerde sık tekrarlandığı üzere, "dağa çıkma" hadisesinin önü kesilemediği için, bölücü örgüt hayatiyetini devam ettirebildi... Türkiye'nin terörle mücadeleyi, sadece asayiş yönüyle değil; bir "güvenlik meselesi" olarak, her yönüyle, yani siyasî, ekonomik, sosyolojik, kültürel vs. bütün boyutlarıyla ele alması ve sadece tartışmakla kalmayıp gerekli icraatı da ortaya koyabilmesi icap ediyor. Bu mesele Milli Güvenlik Kurulu'nda, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu'nda ve ilgili bütün birimlerde şüphesiz, sürekli tartışılıyor. Ama esas olan netice alabilmektir. Dünkü Bakanlar Kurulu toplantısında verilen brifingde, mutlaka çok önemli tespitler bir kere daha seslendirilmiştir. Fakat unutmayalım ki, sadece doğru teşhis koymakla, hastalığın tedavisi mümkün değildir... Bu doğru teşhisin doğru bir tedavi ile tamamlanması şarttır. İşte merakla beklenen husus da budur!.. Yani Türkiye, terörle mücadele için dosdoğru yöntemi uygulamaya koyabilecek midir? Burada işin nirengi noktası, sivil otoritenin rasyonel bir politikayı hayata geçirebilmesidir. Zira bu meseleden topyekûn sorumlu olan sivil otorite, yani hükümettir. Güvenlik güçlerinin sorumluluk alanı da, meselenin asayiş kısmıdır. Şimdiye kadarki işleyiş hep farklı olduğundan, doğru yöntem bir türlü tatbik edilemedi. Onun içindir ki, yetki ve sorumluluk paylaşımının; hukuk devleti, demokrasi kuralları ve çağdaş anlayışa uygun olması hayati önem arz ediyor...