Tuhaf bir "avukat-savcı" muhabbeti!

A -
A +

Sanki ülkenin başbakanı ile ana muhalefet lideri; şu sıralarda bir rol kapma yarışı içinde... Ergenekon davası için, siyaset arenasında tuhaf polemik her gün yeni katkılarla devam ediyor. Deniz Baykal: "Başbakan bu davanın savcısı ise, muhalefet lideri olarak ben de avukatıyım..." demişti. Dünkü Grup toplantısında Başbakan Erdoğan; "Biz milletin savcısıyız, çünkü savcılar millet adına hak arar..." Bir saat sonra da Baykal hemen cevap verdi: "Hayır, savcı devlet adına dava açar, avukat da millet adına savunma yapar..." Şimdi bu tartışmanın kime ne yararı var? Dahası bu şekilde karşılıklı atışmalarla hangi meselenin çözümüne katkı yapılabilir? Siyasetçilerin asli görevini bırakıp, savcılık veya avukatlık yapmaya soyunması normal ve kabul edilebilir bir durum değildir. Orta yerde çok önemli bir hukuki süreç var. Bunu yürütecek olan da adli mercilerdir. Burada siyasi iktidar ve muhalefete düşen yegane görev; yargının herhangi bir etki ve zorlamaya maruz kalmadan, bağımsız ve tarafsız şekilde görevini yerine getirebilme ortamını sağlamaktır. Ama öyle olmuyor... Siyaseten yasaklı olduğu dönemlerde avukatlık yaptığını bildiğimiz Sayın Deniz Baykal; bir hukukçunun yapmayacağı şeyi yapıyor!.. Mesela. "Bu iddianame çok uzun olmuş..." filan diyor. İddianamenin muhtevası henüz açıklanmadığı halde, yani suçlamalarla ilgili deliller bilinmediği halde; peşinen ve şiddetle eleştirilere tabi tutuyor. Doğrudan doğruya ve alaycı bir dille iddianameyi hedef alarak; şüphelilere isnat edilen suçların hayal ürünü olduğunu demeye getiriyor. Oysa birkaç gün daha bekleyebilse, bugün konuştuklarını belki de dile getirmeyecek. Kaldı ki, Sayın Baykal'ın yapmaya çalıştığı şey, yargı sürecinin işleyişine bir nevi müdahale çabasıdır... İddianamenin uzun olup olmadığını müsaade edin de savcı ve hakimler değerlendirsin! Fakat Baykal yakasındaki muhalefet lideri rozetiyle avukatlık yapmaya kalkışınca böyle oluyor... Dün de bu köşede yazdık. CHP'lilerde dikkat çeken bir acelecilik ve telaş var. Sebebini anlamakta zorlanıyoruz. "Dağ fare doğurdu..." söylemi, âdeta partinin politik stratejisi olarak uygulanıyor. Burada bir şey daha ister istemez dikkat çekiyor: "Ulusalcı" denilen kesimlerin, iddianameyi sulandırmak için geliştirdiği 22 maddelik bir plandan bahsediliyor... İddianamenin etkisini, en azından bir süre için azaltmak maksadıyla, çeşitli taktikler uygulanıyor. Bu çerçevede herkes, kendi pozisyonuna göre hamleler yapıyor. Medyadaki yansımalar, çeşitli odakların reaksiyonlarını açıkça gösteriyor... CHP'nin bazı söylemleri ile malum kesimlerin replikleri bire bir örtüşüyor. Bu acaba tesadüfi bir şey mi? CHP Lideri diyor ki: "Darbe teşebbüsü ile ilgili suçlama bekleniyordu. Ama terör örgütü çıktı..." İyi de acaba Sayın Baykal neden Savcılık iddianamesindeki "terör örgütü" tanımlamasına bu kadar reaksiyon gösteriyor? Bombalama, kahvehane tarama, mahkeme basıp adam öldürme, ülkeyi karıştırmak için kitlesel tedhiş olayları tezgahlama vs. terör değil de nedir? Açıkçası Baykal burada kendisini bir açmaza düşürüyor... Yapılacak şey belli: Birkaç gün daha bekleyip neyin ne olduğunu doğru biçimde anlamak lazım. O zaman gelişmeler karşısında doğru tavır alınabilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.