Türban gerçekten bir "sınıf çatışması" mıdır?!

A -
A +

Cüneyt Ülsever (Hürriyet) türban tartışmaları hakkında şöyle bir görüş serdediyor: "Son tartışmalardan sonra iyice iman ettim ki, türban meselesi hukuki bir mesele değildir. Marksist terminoloji ile söylersek bir sınıf çatışmasıdır. Türban sadece bir simgedir, ama her iki tarafın da ortak mücadele alanı olarak kabul ettiği bir simgedir..." Ülsever, buradan hareketle; anayasa ve kanunlar tek tek değişse ve türbanlı öğrenciler serbestçe üniversiteye gitmeye başlasa bile bu tartışmaların sona ermeyeceğini iddia ediyor. Çünkü: "Bir taraf (türbancılar) alanlarını genişletme, diğer taraf da (türban karşıtları) alanı daraltma mücadelelerine devam edeceklerdir..." diyor. Yazar, bu tartışma veya çatışmanın sınıf, zümre ve aidiyet kavramları çerçevesinde süreceğini, bir tarafın öteden beri kendisine karşı uygulanan dışlanmayı gidermek için; ötekinin ise kendi alanının daralmasından uğrayacağı kayıpları önlemek için bu mücadeleyi bırakmayacağını ileri sürüyor. Bu görüş tamamen olmasa da kısmen doğrudur. Zira, türbana (aslında doğru ifade baş örtüsüdür) karşı olanların, söylem ve eylemlerinden de açıkça görüldüğü üzere, gösterilen reaksiyonlar genellikle; ekonomik refahlarına yeni ortakların çıkması, sosyal yaşantıda onlara alternatif olacak kültür alanlarının doğması ve bunun genişlemesinden duyulan kaygıyı ön plana çıkarıyor... Ancak bu kaygı, daima bir "rejim kaygısı" kisvesine büründürülerek ortaya atılıyor!.. Bu arada unutmayalım ki, diğer taraf (yani baş örtüsünden dolayı mağdur olanlar) açısında, her şeyden önce; temel bir hakkın (eğitim hakkı) gasbı söz konusu... Yani, kestirmeden "bu bir sınıf mücadelesidir" demek, meseleyi tam olarak tanımlamıyor. Çünkü bu vadide; taraflar arasında sınıf çatışmasını körükleyecek daha pek çok unsurdan bahsetmek mümkün. Başörtü konusunda, yıllardan beri o kadar çok görüş ve teori üretildi ki, artık doğrularla yanlışları bir çırpıda tespit etmek imkânsız hale geldi. Bu tartışmalar toplumu fazlasıyla yordu. Problemi bu şekilde tartışmak yerine çözüm üretmek en doğrusu!.. Bu noktada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yaklaşımı son derece isabetli. Sayın Bahçeli, çözüm için ön şartın bu konuyu istismar düşünce ve niyetlerinin gölgesinden ve ipoteğinden kurtarmak olduğunu söylüyor. Ona göre: "Siyaset baş örtüsünden elini çekmelidir. Baş örtüsünün ve dinî inanç ve anlayışlar nedeniyle baş örtüsü takılmasının tek başına devlete ve rejime tehdit oluşturmayacağı da kabul edilmelidir. Sorunun çözüm yeri TBMM'dir..." Bahçeli, bu konuda samimi olduklarını ve Meclis'e teklif gelmesi halinde, kendilerinin 70 milletvekili ile sonuna kadar destek vereceklerini belirtiyor. DTP Grup Başkanvekili Ahmet Türk de, İktidarın bu konuda "reçete sunmasını" beklediklerini ifade etti. O "reçete" dünden itibaren sunulmuş bulunuyor. AK Parti'nin MHP'ye sunduğu teklif, Anayasa'nın üç maddesinde yapılacak değişikliği ihtiva ediyor. Bu maddeler; MHP'nin de teklifi olan ve Anayasanın "kanun önünde eşitlik" üst başlığını taşıyan 10'uncu maddesi ile; "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" üst başlığını taşıyan 13'üncü maddesi ve eğitim ve öğrenim hak ve ödevini düzenleyen 42'nci maddeleridir. Şimdi bu teklifin peşin yargılardan uzak biçimde, sadece MHP tarafından değil, bütün siyasi partilerce tartışılması ve değerlendirilmesi gerekiyor... Diğer taraftan, bazıları kasıtlı biçimde ve ısrarla; başörtü meselesini üniversitelerin dışına, ilk ve orta öğretime de yaymaya çalışıyor. Oysa yapılmak istenen değişiklik, yalnızca üniversitelerle ilgilidir. Ne devlet memurları için, ne de ilk ve ortaöğretim öğrencileri için; hükümetin değişiklik teklifinde bir talep söz konusu değildir. Bu noktada MHP'nin görüşü de çok açıktır. Dolayısıyla lüzumsuz spekülasyonlara meydan verilmemelidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.