Başbakan Erdoğan'ın son Irak seyahati, pek çok yönden ilkleri teşkil etti. Gezi programındaki sırasıyla belirtecek olursak, ilk defa bir yabancı ülke başbakanının Irak Meclisi'nde konuşma yapması (Ki, verilen mesajlar çok etkileyici), ilk defa bir Sünni ülke başbakanının Şiiler için ayrı bir anlam ve önemi olan Necef kentine gitmesi, burada Hazreti Ali 'radıyallahü anh'ın türbesini ziyaret etmesi ve Irak'ın en önemli Şii lideri Ali Sistani ile görüşmesi... Nüfusunun yüzde altmışı Şii olan ve Sünnilerle şiddetli iktidar çekişmesinin yaşandığı, fiili olarak Sünni-Şii ve Kürt bölgelerinin oluştuğu Irak'a karşı; Türkiye'nin öteden beri ispatladığı gibi, ülkeyi zaafa uğratacak iç ihtilaflarda taraf olmayacağı, tam tersine herkese eşit mesafede ve objektif bir yaklaşım içinde olduğu, Erdoğan'ın bu temaslarıyla bir kere daha çok çarpıcı biçimde ortaya konmuş oldu. Bu duruşun önemi, yalnız Irak'la da sınırlı değil. Zira Orta Doğu'da Sünni-Şii diyalektiğinin son zamanlardaki tırmanışı, bütün bölgeyi çok tehlikeli bir gerilime ve çatışmalara sürükleyebilecek potansiyele sahip!.. İran'da yüzde seksen küsur, Irak'ta yüzde altmış, Kuveyt'te yüzde otuz, Bahreyn'de yaklaşık yüzde yetmiş, Umman'da yüzde yetmiş (Harici), Yemen'de yüzde otuz (Zeydi) ve Suudi Arabistan'da yüzde on beş nisbetinde Şii nüfus yaşadığını dikkate aldığımızda, bahse konu tehlikenin büyüklüğü daha net anlaşılır. Konunun bu tarafını başka yazılara bırakıp Irak özeline dönecek olursak, Türkiye 2010 Mart ayında yapılan Irak seçimlerinde, ülkedeki bölünmenin derinleşmesini önleyecek çok önemli bir politika ile, "El Irakiye" isimli Sünni ve Şiilerden müteşekkil cephenin meydana gelmesine öncülük etti. Ve bu cephe az farkla da olsa, seçimlerden birinci olarak çıktı. Bu cephenin Başbakan adayı Iyad Allavi idi. Ancak Irak'taki iç ve dış dinamikler sebebiyle, tam sekiz ay hükümetin kurulması mümkün olmadı. Nihayet, seçimlerde ikinci olan "Kanun Devleti" ittifakının adayı, Nuri El Maliki başkanlığında milli hükümet kuruldu. Ancak istikrar yine de pamuk ipliğine bağlı. Erdoğan'ın bu son ziyareti, Türkiye'nin Maliki hükümeti başta olmak üzere; Irak'ın bütün kesimleri ile ilişkileri geliştirme, tereddütleri giderme ve deyim yerinde ise, yeni bir sayfa açmaya zemin hazırladı. Erdoğan'ın Bağdat'ta "Mazlumların sesi" sloganları ile halk tarafından coşkulu biçimde karşılanması, esasen bu yeni dönemin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Diğer taraftan Sayın Erdoğan'ın Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nin merkezi olan Erbil'e gitmesi de bir ilkti. Erbil'i ziyaret, Türkiye'nin Kürt politikası da dahil; hem Irak hem de Orta Doğu'nun, terörle mücadele başta olmak üzere, kritik meseleleri açısından büyük önem arz ediyordu. İlişkiler kavşağında bu ziyaretin orta ve uzun vadede derin yansımaları olacaktır. Nitekim Erdoğan'a ilk jest, daha Irak topraklarında iken geldi. Kerkük İl Meclisi'ne ilk defa bir Türkmen başkan olarak seçildi. Sembolik olarak anlamı büyüktür... Türkiye'nin, Irak'ın siyasi istikrarı ve toprak bütünlüğü için sürdürdüğü samimi ve kararlı politika, gün geçtikçe daha çok karşılık bulmaktadır. 2003'teki işgal sürecinden başlayarak, devamlı şekilde Türkiye'nin Irak'tan dışlandığı, denklem dışı kaldığı tezini işleyenler, geçen sekiz yıldaki gelişmeleri bir türlü doğru değerlendiremiyor! Ne var ki, gelişmeler de onları hiç doğrulamıyor...