Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün resmî gezisi, yoğun bir programla devam ediyor. Önceki akşam Tahran'a iner inmez, doğrudan yaklaşık seksen km mesafede; Türk firmalarının (Kuzu İnşaat ve Ortakları) inşa etmekte olduğu, uydu kent şantiyesine hareket etti. İçinde eğitim kurumlarıyla birlikte yirmi binden fazla konutun yer aldığı proje, toplam olarak beş milyar dolarlık bir mali hacme sahip ve üç bin dört yüz işçi çalışıyor. Türkiye'den buraya bin beş yüz TIR ile, makine techizat taşınmış... Cumhurbaşkanı ticari ilişkilerle çok yakından ilgileniyor. Önceki akşam, heyetin konakladığı Espinas Otel'de Türk iş adamlarıyla bir toplantı yaptı. Toplantıda iş adamları bu ülkede karşılaştıkları zorlukları dile getirdi. Gül de, bürokratik engellerin aşılması için, muhataplarına her fırsatta bu konuları hatırlatıyor. Otuz küsur yıldan beri, genel bir ambargoya maruz bulunan İran'ın bu aşırı korumacı ve kendi kendine yetme hedefli politikası, doğrusu anlaşılır gibi değil. Bu arada Amerika'nın BM kararları dışında, uyguladığı sıkı finans ambargosundan Türk bankaları ve İran ile çalışan firmalarımız çok büyük zarar görüyor. Zira ABD, İran ile iş yapan firmalar hakkında, hiç de uluslararası hukuka uygun olmayan tedbirler uyguluyor. Türkiye ülke olarak bu durumdan çok rahatsız. Bu rahatsızlık iş adamlarımız tarafından çok sık vurgulandı. İran ile ticari ilişkiler, her şeye rağmen hızlı bir şekilde gelişiyor. Türk-İran İş Konseyi Başkanı Durmuş Ali Ulusoy, elli yıldan beri bu ülke ile iş yapan ve İran'ı çok yakından tanıyan bir isim. İranlı iş adamlarının çok sıkı pazarlıkçı olduğunu, ama geçmişe nazaran şimdilerde daha iyi bir ticari ortam bulunduğunu söylüyor. Gübretaş, İran tarafından özelleştirilen bir petrokimya tesisini altı yüz elli milyon dolara satın almış. Genel kanaat, İran'daki bürokratik engellerin azalması durumunda, iş ve ticaret hacminin hızla büyüyeceği kaydediliyor. Mahmud Ahmedinecad, dün ortak basın toplantısında, Türk-İran ticaret hacminin 30 milyar dolara çıkarılmasının hedeflendiğini ve bunun önünde aslında herhangi bir engelin bulunmadığını dile getirse de, fiiliyatta her şey bu kadar sütliman değil. Cumhurbaşkanı Gül'ün İran ziyaretinin siyasi yönü daha da ilginç. Zira Orta Doğu'da neredeyse bütün taşların yerinden oynadığı bir dönemde bu gezi gerçekleşiyor. Lübnan'da Hariri hükümetinin yıkıldığı, Tunus'ta Bin Ali'nin ülkeden kaçmak zorunda kaldığı, Mısır'da Mübarek'in otuz yıllık yönetiminin bu şekilde sona erdiği, Filistin'de erken seçimlerin gündeme geldiği, Ürdün, Cezayir ve Yemen'de sokakların hareketlendiği günleri yaşıyoruz. Bütün bu gelişmeler, Türkiye'yi ve İran'ı çok yakından ilgilendiriyor. Lübnan-Suriye-İran ilişkileri ve İsrail'in bu eksene karşı reaksiyonu, bölgede daimi gerginlik sebebi. Diğer taraftan İran'ın nükleer programı dolayısıyla, bütün Batılı ülkeler ile ilişkileri kesat. İsrail ve Yahudi Lobisinin baskısı ile ABD çok rijit politikalar uyguluyor. İşte böyle bir ortamda, Türkiye'nin müzakere ortamının sağlanması ve devamı için oynadığı kolaylaştırıcı rol çok önemli. İran Cumhurbaşkanı, İstanbul'da yapılan 5+1 toplantısından övgü ile bahsederken şöyle dedi: "Artık dünyanın önemli meselelerinin çözümü için İstanbul'da müzakereler yapılıyor..." Gül'ün dün Ahmedinecad ile 55 dakika olarak planlanan baş başa görüşmesi, iki saatten fazla sürdü. Orta Doğu'daki gelişmeler konusunda çok açık ve net mesajlar veren Sayın Gül'ün, dinî lider Hamaney ile yaptığı görüşme de, bu bağlamda dikkat çekici olsa gerek. Diplomasi dili, iyi bir iklimin hüküm sürdüğünü gösteriyor.