Adı Demokratik Toplum Kongresi. İlk bakışta her şey yolunda, hatta fazlasıyla olumlu bile görünüyor! Hem demokratik, hem toplum adına sorunları tartışıyor, hem de bunu "kongre" diye ifade edilen bir zeminde yapıyor. Daha neyi eksik?!. Oysa kazın ayağı hiç de öyle değil... DTK da, KCK gibi PKK'nın bir uzantısı. Bu kadar açık ve net. Hangi fonksiyonların buna yüklendiğini kesin olarak bilmiyoruz ama, KCK'ya alan açmak ve gerektiği yerlerde de onu kamufle etmek görevi sırıtıyor! Bunu söylerken bazı romantik sol aydınları da kızdırmış olabiliriz ama, gerçekler ne yazık ki bazen rahatsız edicidir. Önce cevabı çoklarınca bilinen birkaç basit soru soralım: Mesela BDP'nin örgüt uzantısı olduğu ve tamamen örgüt kontrolünde olduğu ve örgütün ve özellikle elebaşının direktifleri doğrultusunda politika üretmeye çalıştığını bilmeyen var mı? Peki KCK'nın da dağdaki örgütün şehirlerdeki paralel yapılanması olduğu, hatta "KCK örgütün bizatihi kendisidir..." ifadesiyle bizzat Osman Baydemir ve benzer şekilde BDP Eşbaşkanı S. Demirtaş tarafından da ifşa edilmedi mi? O zaman taşları yerli yerine oturtalım. Öyle demokratik isimlere bakıp kendimizi avutmayalım. Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un, Selahattin Demirtaş veya Gülten Kışanak'ın, yahut Emine Ayna veya Osman Baydemir'in ne kadar kendi başına ve Abdullah Öcalan'a rağmen inisiyatif geliştirebileceklerini iyi düşünelim!.. Ülkedeki benzerlerinde olmayan eşbaşkanlık statüleriyle kimlerin kimler tarafından kontrol edildiği meydanda. Son olarak Osman Baydemir'e de bir eşbaşkanlık verilmiş bulunuyor. Hadi bakalım kolay gelsin. Evet, kimse kendini kandırmasın. Demokratik Toplum Kongresi Öcalan'ın Marksist ideolojiden devşirdiği yeni bir örgütlenme ve propaganda mekanizmasıdır. Gelelim DTK'nın üç gün önce Diyarbakır'da açıkladığı "Demokratik Özerklik" yapılanmasının taslak kararlarına... Sekiz başlık altında toplanan ve dilden başlayarak silahlı savunma, ayrı ekonomik düzen ve diplomasi yapısına ve dahi ayrı bayrak ve sembol flamalara kadar, her noktasıyla ayrılığı ve ayrışmayı ve sonuç olarak başka bir devlet kurmayı hedeflediğini en gabi kişinin bile hemen anladığı bu metnin muhtevası, tek cümle ile özetlenebilir: Türkiye'nin sinir uçları ile oynamak!.. Peki hedef nedir? Aynı anda pek çok hedefin güdüldüğü anlaşılıyor... Yakın, orta ve uzak vadede hedeflenen maksatlar var. Bugüne kadar yapıldığı üzere, bir gerip bir gevşetme taktiği ile zaman kazanma ve ilerleme kaydetme planı işletiliyor. İki dilli yapıyı hem istemek, hem istemiyormuş görünmek... Ayrı devlet talebi yok derken, bir tek ayrı paranın söz konusu olmadığı bir konfederal yapıya doğru yelken açmaya çalışmak, vs. vs... Bir tarafta Öcalan'ın kişisel durumu, diğer taraftan yaklaşan seçimler öncesinde BDP hesabına şaşırtıcı ve etkili hamleler yapmak, başta iktidar olmak üzere diğer siyasi partileri köşeye sıkıştırmak, Kürt meselesinin çözümü konusunda anahtarı elinde bulundurmak için her türlü atraksiyonu yapmak, bu arada terörün devamından fayda bekleyen iç ve dış karanlık odaklarla iş birliği içinde mevzi güçlendirmek... Daha başka maksatlar da var. Netice: Demokratik açılım projesi, Habur'daki provokasyon ile sabote edilmişti. Kürt meselesine bulunabilecek demokratik bir çözümün de DTK'nın bu ve benzer provokasyonlarıyla imha edilmemesi için, devletin bütün mekanizmalarının çok dikkatli ve uyanık olması gerekiyor.