Türkiye'nin üretime ihtiyacı var!..

A -
A +

Geçtiğimiz salı akşamı TGRT HABER kanalında, "Çerçeve'den Yansımalar" programında konuk ettiğimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı; Arap ülkelerinin bugünkü en büyük problemlerinin üretimsizlik olduğunu anlattı. Gerçekten bu ülkelerde petrol ve onunla ilgili bazı yan sektörlerdeki üretimden başka, elle tutulur, gözle görülür bir şey yoktu. Kaldı ki, petrol üretiminin oranı da ülkeden ülkeye çok değişmekte ve bu üretimin büyük kısmının yine yabancı kaynaklı olduğu biliniyor. Buna karşılık aynı bölgenin bir ülkesi olan İsrail'de, hemen her alanda yüksek kapasitede bir üretim sözkonusu... İsrail'de teknolojik gelişmenin çok ileri oluşu ve bu teknolojinin üretimde başarıyla kullanılması, onu komşularına nazaran çok avantajlı duruma getiriyor. Özellikle tarım teknolojisi çok dikkat çekici bir noktada. Prof. Ortaylı, geleneksel olarak "sadece ticaret ve ilimden anlar..." gibi bir şablonla tanımlanan Yahudilerin, bu görüşün aksine şimdilerde hem iyi asker, hem de iyi çiftçi olduklarına dikkat çekti. Buna karşılık ne tarım ve sanayide ve zorunlu olarak ne de askerlikte böyle bir hamle yapamayan Arap âleminin, günümüzde ne kadar dağınık, müdahalelere açık ve edilgen durumda bulunduğu ortada. Ve bu sebepledir ki, küresel güçlerin çeşitli emperyal projelerine konu oluyorlar! Peki Türkiye'de durum nedir? On yıllardan beri tartışmasız kabul gören ve entelektüeller tarafından çokca kullanılan bir şablon var; Sanayi devrimin ıskalanması... Osmanlı İmparatorluğu sanayi devrimini ıskaladığı için, yani 17. asrın ortalarından itibaren, dünyanın farklı bir çağa girdiği dönemde, gelişmelerin farkında olamayıp treni kaçırdığından dolayı; yeni üretim tekniklerine yabancı kaldı ve artık demode olan metotlarla; Avrupa ülkelerinin düşük maliyetle yüksek miktarda üretim kapasitesine sahip ekonomileri ile rekabet edemedi... İşte kopuş bu noktadan başladı ve her alanda mecburi bir gerileme başladı. Sonuç malum; Büyük Çöküş!.. Çok kısa ve kaba hatlarıyla buraya aktardığımız şablonun bilimsel eserlerdeki izahatı elbette çok daha daha çarpıcı ve teferruatlı. Ama özü aynı. Zamanında gerekli bilimsel buluşları ve bunların pratiğe uygulanmasını yapamamanın sonucu, kaçınılmaz olarak geri kalmak ve kurtlar sofrasına yem olmak... Osmanlı İmparatorluğu, ilimde geri kalmanın bedelini, maalesef en ağır şekilde ödedi! Elbette çöküşün sebebi sadece ilimde geri kalmak değil. Ama en önemli sebeplerin başında geldiği muhakkak. Peki onun mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti ne yaptı? Seksen küsur senede bilimsel alandaki gelişmelerde, tarım ve sanayideki üretimde ve yüksek tekonolojinin kullanımında, rakip durumundaki dünya devletlerine nazaran ne kadar başarılıyız acaba? Üniversitelerimizde, bilimsel araştırma kuruluşlarımızda, göğsümüzü kabartacak yeni buluşlar, yeni teknikler veya mevcutların geliştirilmesi noktasında durumumuz nedir?! Maalesef pek parlak olduğunu söyleyemeyiz herhalde... Sebepler, mazeretler, bahaneler sayılıp dökülebilir. Ama önemli olan sonuçtur. Türkiye bugün sivil ve askeri sanayide, hangi oranda ayakları üzerinde durabiliyor? Türiye Cumhuriyetinden 25 yıl sonra kurulan, üstelik dünyanın dört bir yanından göç ettirilerek devşirilen bir nüfusla kurulan İsrail, bugün teknoloji devleri ile rekabet edebiliyor. Yine T.C'den 24 yıl sonra; üstelik sömürgelikten kurtularak bağımsızlığını kazanan Hindistan ve Pakistan'ın bilimsel üretimde geldiği noktalar gözönüne alındığında ülkemizin kaliteli üretim adına pek parlak bir not alamayacağı ortada. Teknolojide başdöndürücü hızda gelişmeler yaşanırken, klasik üretim metoduyla fazla mesafe alınamayacağı ortada. O halde Türkiye'nin bir an evvel yüksek kalitede bilimsel ve teknolojik üretim kapasitesine erişmesi gerekiyor. Bunun için bilimsel kapasitesi yüksek, küresel rekabet ortamında başarıyı yakalayıp sürdürebilecek üniversitelere ihtiyacımız var. Yakın zamana kadar Türkiye'deki üniversite sayısı iki elin parmak sayısı kadardı. Şimdi bu sayı yüze yaklaşmakta. Ancak pekçoğunun daha asgari kuruluş formatını bile tamamlayamadığı da bilinen bir gerçek. Elbette bütün üniversitelerin bir anda çıta yükseltmesi mümkün değil. Ama hiç olmazsa, koskoca Türkiye Cumhuriyetinin, bir düzine kadar yüksek vasıflı üniversitesi olmalıdır... Bunun için de doğru eğitim ve ekonomik politikalar hayata geçirilmelidir. Bol miktarda diploma vermekle iş birmiyor. Diplomanın kalitesi esastır. Unutmayalım; Pakistan'da okuma yazma oranı yüzde 17 (Yazıyla yüzde onyedi!), ama Pakistan bugün nükleer kapasiteye sahiptir. Hindistan elektronik yazılımda Amerika'yı geçmiş durumda. Uzay teknolojisine de hızlı bir giriş yaptı... Evet, Türkiye'nin de her alanda yüksek teknolojiye dayalı kaliteli üretim yapabilmesi gerekiyor. Gerisi teferruat!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.