Mikro nasyonalizm (kabilecilik) ve saparatizm (ayrılıkçılık); günümüzde ülkeleri ve toplumları en fazla huzursuz eden, devletlerin güvenliğini çok ciddi şekilde tehdit eden siyasi akım ve yaklaşımlardır. Halihazırda bunun en çarpıcı örneğini Irak'ta görüyoruz... Yüzyıllarca bir arada yaşayan insanların; çeşitli iç ve bilhassa dış etkenlerden ötürü, yek diğerinden kendini farklı görmeye başlaması; sari hastalık misali, ayrışma virüsünü toplum bünyesine enjekte eder. Yakınlaşma ve kaynaşma yerine; farklılaşma ve ötekileştirmenin öne çıkmasıyla birlikte, toplumların her zaman muhtaç bulunduğu huzur ve barış ortamının temeline de dinamit konulmuş olur!.. Böyle bir ayrışma ve kamplaşma sürecinin sonucu olarak, yakın geçmişte Yugoslavya'da yaşanan felaket; sadece ülkenin parçalanmasıyla değil, aynı zamanda 20'nci yüzyılı geride bırakırken; medeni dünyanın yüzünü kızartan bir katliam ve soykırımla noktalandı. Bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkündür... Etnik temele dayalı bölücülük fitnesinin koptuğu yerde; daima siyasi, ekonomik ve sosyal yönden büyük tedirginlikler ve anormallikler yaşanır. Ortam her zaman provokasyona müsait olduğundan; normal şartlarda bile hep korku ve endişe vardır. Ülkemizde de maalesef bu durum yıllardan beri mevcuttur. Mesela 22 Temmuz seçimleriyle teşekkül eden, yeni Millet Meclisi'nin yemin töreni yapılıncaya kadar; çeşitli iddialar (DTP'nin desteklediği bağımsız milletvekillerinin; Kürtçe yemin etmeye kalkışacakları vs.) ortaya atılarak, sebepsiz yere bir yeni gerginlik havası estirildi.. Neyse ki, sağduyu galip geldi ve böyle bir tahrik edici atraksiyon meydana gelmedi. Hele hele DTP'lilerin törenden önce MHP lideri Bahçeli'nin elini sıkması ile çok olumlu bir hava esti. Çünkü günlerdir, MHP ile DTP arasında Meclis'te yaşanması muhtemel gerginlikler ve hatta kavgalar işleniyordu. Yıllar yılı kaynayan fitne kazanı; toplumu ayrıştırma ve insanları ötekileştirme noktasında öylesine birikim meydana getirmiş ki... Empoze edilen düşüncelerle; MHP ve DTP, iki farklı siyasi parti olmanın ötesinde; siyasi rekabetin dışına taşan bir düşmanlık platformuna sürüklenmeye çalışılıyor. Yani toplumumuza dayatılmak istenen, etnik açıdan ötekileştirme fitnesi... Yazının başlığı olarak kullandığımız "Türkler ve Ötekiler" ifadesi, gazeteci yazar dostumuz Hüseyin Dayı'nın çok değerli kitabının (Okumuş Adam Yayınları - www.okumusadam.com) adıdır. Meslektaşımız bu kıymetli çalışmasında; Türklerdeki millet anlayışının anlatımında yapılan ilmi ve fikri yanlışlıkları, bu alanda otorite sayılan yazarlardan aktardığı tespitlerle çok titiz şekilde tahlil ediyor. Hüseyin Dayı, 25 yıllık mesleki tecrübesinin hulasası olan bu eserde, tarih boyunca insanlık alemine zararlı olmuş ırkçı yaklaşımları ve günümüzde tartışma konusu olan pek çok meseleyi; objektif biçimde ele alıyor. Onlarca kaynaktan yaptığı alıntılar ışığında, önemli kavram ve tanımların zaman içinde nasıl işlendiğini mukayeseli şekilde ortaya koyuyor. Başlangıçtan bugüne, bir milletin; hiç başka unsurlarla karışmadan; yegane ve saf ırk olarak oluşmasının neden mümkün olamayacağını, çok kolay ve anlaşılır bir dille izah ediyor. Kitapta Türklerin soy, kültür ve kimlik meseleleriyle ilgili çok aydınlatıcı bölümler var. Ezcümle; "Bilim çevrelerimize millet ve milliyetçilik anlayışının, hatta Türklükle ilgili bilgilerin (Türkoloji) Avrupa'dan gelmesi neticesinde, ırka dayalı milliyet izahları bize de geldi..." (Shf. 92) Sadece Türkler değil, başka milletlerin kökenleri ve oluşumları hakkında da dikkat çekici tespitler var. Mesela aşağıdaki satırlar Ernest Renan'dan aktarılmış: "Demek oluyor ki, bugünkü milletlerin kuruluşunda ırk mülahazalarının hiçbir tesiri olmamıştır. Fransa; Kelt, İber ve Germendir. Almanya; Germen, Kelt ve İslavdır. İtalya; etnoğrafya biliminin en çok güçlüğe uğradığı memlekettir. Bu memlekette başka bir çok unsurlardan maada, Goluvalar, Etrüskler, Pelajlar, Yunanlılar...birbirine karışmışlardır. Britanya adaları da (İngiltere) tüm olarak nispetlerinin tayini pek güç olan bir Kelt ve Cermen kanı halitası arz ederler. Hakikat şudur ki, saf ırk yoktur ve devlet idaresini etnografik tahliller üzerine kurmak, onu mevhum bir hayale isnat ettirmek olur. En asil memleketler olan İngiltere, Fransa, İtalya kanın en ziyade karışık olduğu memleketlerdir." (Shf. 105) Sayın Dayı'nın kitabını herkese, bu arada yeni seçilen milletvekillerine de tavsiye ederiz!