Bazıları hâlâ daha ülkenin ne ölçüde değiştiğini, kabullenmek istemiyor... Üç generalin ilgili bakanlar tarafından açığa alınmasından hiç olmazsa bir gerginlik devşirmek için çırpınıyorlar. Ayıptır yahu! İçişleri Bakanı Atalay, İsviçre'de gazetecilere çok net açıklamalar yapıyor. Konuyu "Hükümet ile askerî cenah arasında bir mücadele" olarak lanse eden/etmek isteyenlere şunu soruyor: "Niye anlamıyorsunuz. Emrimdeki bir bürokratla ilgili yaptığım bir işlem söz konusu. Ne mücadelesi?.." Evet aslında ortada mücadele falan yok. Sadece birilerinin ülkedeki demokratik değişimi hazmedememe sorunu var. Hükümet elindeki yasal gerekçelerle, ağustos şûrasında bahse konu üç generalin terfi etmesine onay vermemiş. Normal şartlar altında bu üç generalin emekliye ayrılmış olması lazım. Ama Genelkurmay bunu yapmıyor. Yapılan 21 maddelik açıklamanın detaylarında da görüldüğü üzere, hükümetin ortaya koyduğu iradeyi aşmak için, hukuk yollarından dolanmaya çalışıyor... Hükümet ise buna izin vermemekte kararlı. Başbakan bu iş bitti diyor. Şayet terfide ısrar edilirse, atacağımız başka adımlar da var diye ekliyor. Öyle ya, "Demokrasilerde çare tükenmez..." Esef verici olan taraf, bu işin lüzumsuz şekilde bu noktalara kadar tırmandırılmış olması. Genelkurmay ısrar ettikçe, hükümetin tavrı da sertleşiyor. Nitekim üç isimden biri olan Tümg. Gürbüz Kaya'ya dair yapılan 'yetersizlik' değerlendirmesi çok ilginçtir ve karargâh hesabına doğrusu pek de hoş bir durum değildir! Dikkat edilirse, İçişleri ve Savunma Bakanlarının yaptığı işlem, meslekten ihraç değildir. Yalnızca görevden el çektirmedir ve bire bir ilgili kanun hükmüne uygundur. Bu işlem karşısında ortalığı velveleye veren postal civeleklerine şunu sormak gerekmez mi? Yıllar boyu, "Şûra kararı" ile yüzlerce subay ve astsubay ordudan ihraç edilirken niçin sesiniz hiç çıkmıyordu? Sadece rakı içmediği veya eşinin başı örtülü olduğu veya dans etmediği için, bütün özlük haklarından mahrum bırakılarak tard edilen o insanlara yapılan muamelenin hukukta yeri var mıydı ha? 2 Temmuz tarihinde, başarısından ötürü takdirname ile taltif edilen, 9 Ağustosta (bir ay sonra) ise; eşinin başını açmadığı ve komutanının rakı içme davetine uymadığı için, ordudan atılan binbaşının hakları ne olacak peki? Baksanıza, astına yazdığı tehdit mektubu sorulan emekli general, "fena mı, kendisini modern olmaya davet etmişim. (Modernlik anlayışına dikkat!) KEŞKE DAHA O ZAMAN DEFTERİNİ DÜRSEYDİM..." demiş. Şu hale bakar mısınız? Anayasa ve kanunlarla haklarının korunduğu varsayılan devlet memurlarının defterini dürmek, demek bazılarına göre bu kadar basitmiş ki, bu şekilde birkaç bin kişi ordudan uzaklaştırıldı. İşte o zamanlar gıkı çıkmayan, hatta tam tersine bu kanunsuzluğa gizli-açık onay veren civelekler, şimdi "Üç general haklarını aradığı için açığa alındı..." diye tezvirat yapıyor. Geçin bu ayakları arkadaşlar. Mızrak çuvala sığmıyor artık, anlamıyor musunuz? Demokrasi ve hukuk devletinden yana tavır koyması gereken CHP ve MHP de, âdeta kendi kuyusunu kazıyor. Evlere şenlik açıklamalarla, hâlâ daha sivil siyaset yerine, askerden medet umduğunu ortaya koyuyor. Ne diyelim, kendi düşen ağlamaz... Ama biliniz ki, bu tartışma artık kabak tadı verdi!