Üniversiteler ne iş yapar?!

A -
A +

Yukarıdaki soruyu belki de; (Üniversiteler ve YÖK ne iş yapar?) şeklinde sormak lazım... Denilebilir ki, Üniversitelerin ve bu arada YÖK'ün ne iş yapması gerektiği konusunda, ilgili kanunlarda (YÖK ve Üniversiteler Kanununda) gerekli ve yeterli ve hatta fazlasıyla teferruatlı şekilde düzenleme yapılmışken, bu tarz bir soru sormanın ne anlamı var?.. Normal şartlarda böyle olması gerekir. Normal şartlarda dediğimiz; kurumların ilgili kanunlarında yapılan görev tanımına göre faaliyet sürmesi halidir!.. Ama eğer ülkemizde YÖK, Anayasa ve kanunlarda kendisine herhangi bir görev verilmediği halde; Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda tavır belirlemek için özel olarak fevkalade şekilde toplanıyorsa, burada bir tuhaflık; daha doğrusu bir anormallik var demektir. Yine Cumhurbaşkanlığı seçiminde, durumdan vazife çıkarmış olan bir derneğin yönetiminde yer alan bir Üniversite Rektörü, henüz daha aday olup olmayacağı belli olmayan birilerinin Çankaya'ya çıkmasını engellemek için, yapılacak mitinge "Üniversite olarak katılmak için" sınavları dahi erteleme cür'etini gösteriyorsa; orada büsbütün bir anormallik ve hukuksuzluk söz konusudur. Acaba YÖK üzerinde büyük etkisi olduğu varsayılan hukukçu Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer bu garip durumu nasıl izah eder? Daha doğrusu bu tuhaf duruma bir izahat getirebilir mi? Dikkat ediniz bütün bu tuhaflıklar, Devletin tepesinde hukukçu bir cumhurbaşkanı; YÖK'ün başında Anayasa Hukuku Profesörü olan bir başkanın bulunduğu ortamda cereyan ediyor... Malatya Üniversitesinin Tıp Profesörü olan Rektörü, eğer siyasete çok meraklıysa; önümüzdeki seçimlerde bir partiden adaylığını koyup Meclis'e gelsin ve orada istediği gibi siyaset yapsın. Aynı şey YÖK Başkanı ve onun paralelinde kurumu siyasete bulaştırmak isteyen üyeleri (Siyasetten uzak durup çağdaş bir biçimde bilime hizmet etmek isteyenleri tenzih ederim.) için de geçerlidir. Ancak bilimle iştigal etmesi gereken kurum ve kuruluşları, siyasete alet etmek, siyasi partiler gibi çekip çevirmeye kalkışmak kabul edilebilir bir şey değildir. Onun için Başbakan Erdoğan; "Bu işi şirazesinden çıkardılar..." derken son derece haklıdır. Geçmiş dönemlerde de bazı üniversite öğretim üyeleri ve idarecileri; eğitim yuvalarını maalesef siyasete ve aşrı ideolojik cereyanlara bulaştırdılar. O Profesörlerin ismi bugün hiç de hayırla anılmıyor. Bilakis, darbecilere çanak tutan davranış biçimleri hâlâ daha bir utanç verici hadise olarak hatırlanıyor. Fakat onların bu yanlış tutumlarından dolayı en fazla zarar gören taraf yine üniversiteler oldu maalesef... Şu halde benzer hataları tekrarlamanın veya aynı hatalarda ısrar etmenin hiçbir mantıki yönü yoktur. Bugün işgal ettikleri makamları istismar edenler, yarın koltuklarını terk ettiklerinde; geriye çoluk çocuğunun övünebileceği ve bu ülkeye de olumlu yönde katkı yapacak icraat ve eserlerden müteşekkil bir miras bırakmalıdır. Bundan önceki YÖK Başkanı da görevi sırasında hep sivri çıkışlarıyla gündeme geliyordu. Peki sonuç ne oldu? Şimdi onun ismini hatırlayan kaç kişi var?! Demek istiyoruz ki, kimse kendini arzın merkezi zannetmesin. Ve hiç kimse statükodan güç alıp, Anayasa ve kanunları hiçe saymaya kalkışmasın. Gün gelir hesabını vermekte zorluk çekebilirler. Anayasaya göre bu ülkede Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin nasıl yapılacağı gayet açıktır. Bu görevi kimin yapacağı konusunda da herhangi bir belirsizlik veya tereddüt yoktur. Bütün mesele demokrasiyi ve halkın iradesini içimize sindirmektir. Demokrasi ile problemi olanlar, milletin ortaya koyduğu iradeden rahatsızlık duyabilir. Hatta bazı elitler, bir hastalık şeklinde halkın iradesini hor görmeye devam da edebilir. Ama unutmayalım, sonuçta milletin dediği hüküm ifade eder. Geçmişte de böyle oldu, bugün de oluyor yarın da böyle olacak!.. Bu ülkenin huzurunu kaçırmaya kimsenin hakkı yoktur. Kimsenin de Anayasa ve kanunları hafife almaya, hiçe saymaya haddi yoktur. Türk milleti bu ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda; her zaman gerekli iradeyi koymuş, siyasetin yönünü belirlemiştir. Bu memlekette elbette düşünce özgürlüğü vardır ve hep de olmalıdır. Ama düşünce özgürlüğünü kullanarak halkın özgürlüğünü tehlikeye atmaya kalkışmaya hayır. Bu ülkede herkes birinci sınıf vatandaştır ve kanunlar önünde eşittir. Hiç kimse bundan müstesna değildir. Yani bazılarının kendilerinde başka bir güç vehmetmeye kalkışması hüsnü kuruntudur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.