Vur emri!..

A -
A +

Hayır, William Friedkins'in yönettiği aynı isimli filmden (Orijinal adı: Rules of Engagement) bahsetmiyorum. Tesadüf, o filmde de; bir kurtarma operasyonunda olanlardan dolayı, askeri mahkemece suçlanan Albay Terry Childers'ın durumu işlenir... Keza, Abdurrahim Karakoç'un; kitabına da isim teşkil eden, 'Vur Emri' başlıklı şiirinden de bahsetmiyorum. Hani Şair, orada şöyle diyor ya; "... Parçalanmak istenir bu ülke, Anadolu'dur / Şahlanır bir anda bin yıllık hınçlar/ Eser poyraz gibi Kılınçlar/ Kütahya düzünde kelle savrulur.../ Vur, Toprak aşkına vur!..." Konumuz yine, son günlerde özellikle bir gazete tarafından tekrar köpürtülen Uludere faciası... Ve bu faciaya yol açan (vur emrinin) kim tarafından verildiği meselesi. Başbakan Erdoğan'ın Pakistan'da yaptığı açıklama, öteden beri seslendirilen mebzul spekülasyonları durdurmadı. Medya organlarında, olayın ta başından beri, hangi makamların sorumlu olduğu, operasyon sürecinde kimlerin hangi kararları verdiği ve son olarak, 34 kişinin hayatına mal olan 'VUR EMRİ'nin nasıl tahakkuk ettiği, bölük pörçük bilgi kırıntıları ve onların üstüne bina edilen tahminlerle izah edilmeye çalışılıyor... Erdoğan, bu operasyonun da, öteden beri geçerli olan mekanizma çerçevesinde, yani hükümet tarafından askeri birimlere verilen görev ve yetki dairesinde cereyan ettiğini söyledi. Bunun açıklaması şuydu: Elbette hükümet her olay için anlık istihbarattan haberdar olup, onu değerlendirerek operasyon emri verecek değildi. Bu görevi güvenlik güçleri ifa ediyordu. Dolayısıyla da Uludere Operasyonunda emir hükümetten değil, askeri makamlardan sadır olmuştu... Nitekim dün İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, NTV'de bu konuyu daha açık -seçik biçimde ifade etti. Uludere'de operasyon emri, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya İçişleri Bakanlığı tarafından verilmiş değil. Bakanın ifadesiyle, 81 ilde anlık istihbaratı alıp değerlendirecek makamlar, bölgede görevli askeri komuta kademesi ve emniyet teşkilatıdır. Yine Bakan Şahin'in ifadesiyle; "Uludere için hava operasyonu emri, hava kuvvetlerinde o görüntüleri analiz eden komutanlar tarafından verilmiştir..." Esasen hadisenin vukuundan bu tarafa, bilinen gerçektir bu!.. Yani ilk günden toplumun bütünü tarafından net olarak bilinememesi, bu durumu değiştirmiyor. Çünkü devletin ilgili mercileri, bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün ayrıntılara vakıf... Bu zemin üzerinden de başlatılmış olan idari ve adli soruşturma devam ediyor. Ancak bazıları, aradan geçen 4.5 aylık zamana rağmen, hadisenin niçin aydınlatılamadığını sorguluyor. Bu anlaşılabilir bir hassasiyet... Ama doğru olan bazı başka noktalar da var. Uludere hadisesindeki iç ve dış dinamiklerin mahiyeti (Gelen istihbaratın kaynağı, niteliği, bölgedeki özel durum, muhtemel istihbari şaşırtma ve tuzaklar, şayet varsa sızmalar...), başlı başına çok önemli konudur. Bütün bunların tahkikatı, değerlendirilmesi ve devlet mekanizmasına daha büyük zarar gelmeyecek şekilde sonuca bağlanması... Kimileri bu mühim noktaları es geçiyor. Elbette olayın insani boyutu, her şeyden önemlidir. Ama bilelim ki, bu saatten sonra, ne kadar acele edersek edelim, sönen hayatları geri getiremeyiz! Soğukkanlı ve sağduyulu olmak zorundayız...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.