Geçmişteki önemli olayları sık sık hatırlamak ve hatta her zaman hatırda tutmak önemlidir. İspanyol asıllı filozof Santayana; "Geçmişi unutanlar onu sık sık tekrarlamak zorunda kalırlar..." derken herhalde bu önemli noktaya en keskin biçimde dikkat çekmek ister. Bin türlü sıkıntı ve fedakarlıktan sonra nihayet Avrupa Birliği ile müzakere sürecini başlatabilmiş olmanın memnuniyetini yaşıyoruz... Elbette bundan memnun kalmayanların, hatta sıkıntı duyanların mevcudiyetini ve onların düşüncelerini de anlayışla karşılama hususunu göz ardı etmeden, geçmişe dönüp bakarak; neden bu kadar geciktiğimizi ve hangi hatalar neticesinde karşımıza bunca engelin çıkarılabildiğini ana hatlarıyla hatırlamaya çalışalım... 1978 senesinde, yani tam 27 yıl önce; AB Yunanistan ile birlikte bizi de tam üye olmaya davet ettiğinde, Başbakanlık koltuğunda oturmakta olan Sayın Bülent Ecevit, ideolojik saiklerle; "Onlar ortak, biz pazar olmayacağız..." diyerek ayağımıza gelen fırsatı tepmeseydi, Türkiye şu son günlerde önümüze duvar örmek için çırpınan Avusturya'dan önce ortaklığa girmiş olacaktı!.. Eğer Sayın Ecevit o gün gerekli vizyonu taşıyor olsaydı, AB ile tam üyelik sürecine girecek Türkiye'de anarşi ve terör gerekçesine dayanılarak yapılan 12 Eylül 1980 ihtilali hayata geçirilemezdi. Bu takdirde de Kenan Evren her sözü kanun olacak konuma gelemezdi ve "Rogers Planı"na karşı yazılı güvence almadan, Yunanistan'ın NATO'nun askerî kanadına geri dönmesine kapı açamazdı... En azından Yunanistan'ın yıllarca Avusturya şimdilerde yaptığı türden engelleri önümüze çıkarma imkanı olmazdı. "Geçmiş geçmişte kaldı artık ileriye bakalım..." yaklaşımı, maziyi değerlendirmeye ve çıkarılacak dersleri hatırda tutmaya mani olmamalıdır. Çünkü bu geçmişe takılıp kalmak değildir. Eğer 1995'te, Gümrük Birliği'ne girebilmek için Kıbrıs Rum Kesiminin üyelik sürecinin başlatılmasına göz yumulmasaydı, şimdilerde bizi kara kara düşündüren "Rum Vetosu" söz konusu olabilir miydi? Şimdi "Kral çıplak" diyen Sayın Baykal, o zaman niçin gerekli tavrı koymuyordu acaba? Yine Aralık 2002'de; Sayın Denktaş'ın 'hayır' diye tutturmasıyla, daha sonra kabul edilen Annan Planı geciktirilmeseydi; acaba şimdi KKTC de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile birlikte AB'de yer alıyor olmayacak mıydı? Böylece tanıma, limanları açma vs. talepleri ile köşeye sıkışma durumumuz kökünden önlenmiş olmaz mıydı? Ama ne yazık ki, önemli devlet adamları olarak kabul ettiğimiz Ecevit, Evren ve Denktaş'ın ve tabii onlarla birlikte devlet yönetiminde görev alanların basiret ve becerileri ölçüsünde bugünün problemlerini yaşıyoruz! Yazının başlığına dönelim; AK Parti iktidara gelince, malum çevreler koro halinde şunu seslendiler: "Bunlar acemi... Devlet yönetmekten bihaberler." Olumlu olumsuz her şeye bir kulp taktılar. Ama AK Parti yetkilileri bunlara aldırmadan (Doğrusu da bu idi!..), iyi niyetle ve büyük bir gayretle işe sarıldılar. Sayın Erdoğan ve Sayın Gül, "Leyleği havada görmüş" sözünü sık sık hatırlamamıza vesile olacak şekilde dünyanın dört bir yanını dolaşarak, ülkenin tanıtımı, menfaatlerinin korunması ve dostlukların geliştirilmesi için gece gündüz çalıştılar. Sonuç ortada... Bir de 57. hükümet devrini hatırlayalım; gazeteciler haftalar boyu Ecevitlerin evi önüne karargah kurmuş bekliyorlardı. Her saat başı Sayın Ecevit'in sağlık durumu ile ilgili yeni bir spekülasyon yayına sokuluyordu! Sonuçta bir kat merdiveni dahi çıkamayacak durumdaki Başbakana özel olarak asansör yapma mecburiyeti doğmuştu. İnsanlık hali, Sayın Ecevit o dönemde çok rahatsızdı. Ama Türkiye'nin siyasi ve ekonomik durumu daha da sıkıntılıydı. Neyse ki, 2002 Kasım seçimleri gerçekleşti de ülkeye yeni bir anlayış ve dinamizm geldi. Bu köşeyi takip edenler bilir; ne geçmişte, ne de günümüzde kuru kuruya iktidara övgü düzmek gibi bir anlayışımız yoktur. Ama hakkı teslim etmek de bir erdemdir. Bu iktidarın hakkını da teslim etmemiz gerekir. Avrupa Birliği üyelik süreci için, geçmişte hiç görmediğimiz bir kararlılık ve sür'atle büyük işler başardı. Ve birçoklarınca hiç de öngörülmeyen bugünkü netice elde edilebildi... Şimdi sormak lazımdır; Acaba Erdoğan değil de, Ecevit Başbakan olsaydı durum ne olurdu? Cevap vermeden önce yakın geçmişi bir kere daha hatırlayın!..