Aslına bakarsanız Cumhuriyetin ta başından beri, dönem dönem yargının 'tarafsızlık' ve bağımsızlığı ile bağdaşmayan pek çok gelişme yaşandı... İstiklal Mahkemeleri, evrensel hukuk ve yargı anlayışından tamamen uzaktı. Lakin bunlar "Devrim Mahkemeleri" olarak, öyle kanun ve kurala pek fazla aldırmadan, rejimin hedefindeki kimi insanları, 'devrim karşıtı' diye hoyratça yargıladı, birçoğunun da infazına karar verdi. 1960 Darbesinden sonra kurulan "Yüksek Adalet Divanı"nın, isminden başka adaletle bir alakası yoktu! Uydurma bir mahkeme idi. Bu mahkeme üyelerinin de içinde yer aldığı Anayasa Mahkemesi, geçen elli sene içinde hukukun sınırlarını zorlayan birçok karara imza attı. AYM'nin o tuhaf kararları hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Sadece AYM değil, "Yüksek Yargı" organlarının tamamı hakkında tartışmalar gırla gidiyor. Çünkü Yüksek Yargı, esas ve yasal görevinin dışında kendisine çok farklı misyon ve roller biçiyor. Buradan hareketle, bizzat rejimi sıkıntıya ve hatta buhrana sürükleyecek atraksiyonlara girişiyor. Yüksek Yargının oluşum biçiminden kaynaklanan kastlaşma, ülkede fiili bir jüristokratik yapının teşekkül etmesini intac ediyor. HSYK ile Yargıtay ve Danıştay arasındaki paslaşmalar, hukuk devletini işlemez hâle getirebiliyor. Son zamanlarda HSYK'nın Ergenekon savcıları üzerinde kurmaya çalıştığı baskı bunun bariz örneği... Bu arada Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ergenekon sanıklarından Mehmet Haberal'ı tahliye etmediler diye, üç ayrı Ağır Ceza Mahkemesinin dokuz yargıcı hakkında tazminata hükmetti iyi mi! Bu olay Türk hukuk tarihinde bir ilk. Hele Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nin Erzincan Başsavcısı sanık İlhan Cihaner davası ile ilgili olarak yaptığı atraksiyonlar, Nazlı Ilıcak'ın (Sabah) ifadesi ile âdeta bir "Kaptı-Kaçtı" olayı gibi yansıdı. Aslında bir ay önce ortaya çıkan ses kayıtları, işin böyle olacağını haber veriyordu. Zira malum ses kaydında, Yargıtay 8. Daire üyesi yargıç ile 10. Hukuk Daire üyesi bir diğer yargıç, Cihaner'i kurtarma planını adım adım çiziyordu. Kayıtta, yargıç H. Yaver Aktan, bunu başardığı takdirde, mükafat olarak 9. Ceza Daire Başkanı Ersan Ülker'in gelecekte Yargıtay başkanı olacağını vadediyordu. Ne dersiniz, herhalde Ülker bu çağrıyı aldı ki, anılan plan harfiyen tıkır tıkır işledi... Detaylarını bildiğiniz ilginç tahliye kararı daha çok su kaldırır. Çünkü 9. C. Dairesi, ilk derece mahkemesi (Asliye Ceza Mahkemesi gibi) olarak görev yaptığı davada, hem Erzurum 2. Ağır Ceza'nın, hem de Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin görev alanına girerek açıkça yetki gasbında bulundu. Bununla da kalmayıp, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin elindeki dosyaya da uzandı ama, İstanbul 13. Ağır Ceza "Bi Dakka!" dedi. Görüldüğü üzere, bazı yargıç ve savcılar fazlasıyla aktif... Şimdi merak edilen şu: Acaba H. Yaver Aktan'ın ortaya koyduğu o parlak ödül sahibini bulacak mı, bulmayacak mı? Yani Yargıtay Başkanlığına aday gösterdiği üç kişiden, (Başsavcı Yalçınkaya, HSYK Başkanı Kadir Özbek ve Ersan Ülker), hangisi ipi göğüsleyecek? Fakat esas soru şu tabii: Yüksek yargıdaki bu hiperaktif durum bakalım nasıl bir sonuç doğuracak?..