Sorunun ne kadar rahatsız edici olduğu ortada... Ancak netice değişmiyor ve maalesef, bu soru çeşitli kesimlerde çok sık soruluyor. Oysa toplumun büyük ekseriyetinin beklentisi, sivil; demokratik ve çağdaş bir anayasanın yapılıp hayata geçirilmesidir. Peki, siyasal ve sosyal arenadaki bu karamsarlık, acaba nereden kaynaklanıyor? Bütün partilerin seçim beyannamelerinde, anayasanın yapılması yer alıyordu... 1982 Anayasasının yürürlüğe girdiği günden bu yana, şikâyet ve eleştiri konusu olan bu meselede, neden bir türlü beklenen heyecan dalgası yakalanamıyor? Muhalefet partilerinin, ikircikli tutumunun asıl sebebi ne olabilir? Önceleri ateşli bir üslupla yeni anayasa talebi dile getirilirken, hâlihazırdaki kayıtsızlık, hatta pasif direniş ve engelleme neyin nesi? Acaba yeni anayasanın, AK Partinin iktidar ve parlamentoda büyük çoğunluğu teşkil ettiği bir dönemde yapılmasının, siyasi sonuçlarından mı endişe ediliyor? Eğer böyleyse, demektir ki, parti hesapları ülke menfaatlerinin önüne konulmuş... Buna, tek kelime ile 'yazık' diye hayıflanabiliriz ancak. Diğer taraftan şayet hâlâ daha, gelişmiş demokrasi ve gerçek bir hukuk devletinin temelini atacak; sivil anayasanın yapılmasını istemeyenler, süreci engelleyecek kadar güç sahibi ise, vay bu ülkenin haline!.. Dileyelim ki, bunların hiçbiri olmasın. Ama bir sıkıntı, bir gevşeklik, bir vurdumduymazlığın olduğu ortada... Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek, belirli aralıklarla bu konudaki serzenişlerini dile getiriyor. Fakat acaba, anayasa uzlaşma komisyonu, bu konuda kendisini yeterince anlatabiliyor mu? Daha doğrusu, anayasaya dair tartışmaları toplumun tabanına kadar indirebilmiş mi? Doğrusu buna olumlu cevap vermek çok zor! Bazı bilim çevrelerinde, düşünce kuruluşlarında, dar kapsamlı toplantıların yapıldığı biliniyor. Ancak bu, katiyen yeterli değil. Kaldı ki medya için dahi, doyurucu bir bilgilendirme yapıldığını söylemek mümkün değil... Şu halde kitlelerle iletişimde, bir eksiklik ve aksaklık olduğu açıktır. Sayın Çiçek'in bu konudaki gayretleri elbette takdire şayan. Onun siyaset ve devlet adamlığı tecrübesi de önemli bir avantaj tabii. Ama gerçekçi olalım, bu mesele bir kişinin sırtından sonuçlandırılamaz... Burada, bir sistem tıkanıklığı söz konusudur. Belirlenen takvime göre, nisan sonu itibariyle çeşitli seviyelerde müzakereler başlayacak. Lâkin şu gün itibariyle, toplumun büyük bir bölümü, ortaya konulan görüşlerden haberdar değildir. Oysa geniş katılım ve toplumsal ölçekte, sağlıklı bir tartışmanın gerçekleşmesi için, vatandaşın önüne vaktiyle yeterli bilgi ve verilerin konulması lazım. Anayasa konusunda her vatandaş, bilimsel ve kanun tekniğine uygun görüş ortaya koyamaz. Ama her vatandaşın, ortaya konulan teklif ve taslaklar üzerine söz söyleme hakkı vardır. Neticede referandum için, sandık onun önüne konulmayacak mıdır? Görülüyor ki, yeni anayasanın yapılabilirliği konusundaki tereddüt ve şüphelerin halk tabanında haklı bir karşılığı bulunuyor. Siyaset düzleminde gerekli ivmenin sağlanabilmesi için, öncelikle toplumda bir heyecan dalgasının oluşması gerekir. İlgililere duyurulur!..