Kapatma davasının kapatmama kararı ile sonuçlanmasının ardından, medyada aslında hiç de yeni olmayan; ama yeniymiş gibi görünen, "uzlaşma, yeni bir sayfa açma" vb. bazı ifadeler dolaşıma girdi... Kamuoyu başından beri, (kapatılır mı-kapatılmaz mı) noktasına kilitlendiği için; esasen Yüksek Mahkemeden çıkan karar da, tam ve doğru biçimde değerlendirilemedi!.. İktidar partisi kapatılmadığı, yani yargısal bir darbe gerçekleşmediği için; ülke siyaseten ve buna bağlı olarak da iktisaden rahatladı. Fakat, AK Parti hakkında çıkan kararın; sonuç itibariyle ne denli ağır olduğu, çoğu kimsenin dikkatinden kaçtı veya üzerinde yeterince durulmadı. Zira, Mahkemenin on bir üyesinden onunun, (Partinin laikliğe karşı odak haline geldiğini) tespit eder yöndeki görüşü; ileriye dönük olarak, hazine yardımının kesilmesinden daha ağır sonuçlar getirebilecek türden bir karardır... Bunu unutmamak gerekiyor. Diğer taraftan kararın hemen ertesinde, "uzlaşma" söylemini başlatanların, o ana dek kapatma yönünde ağırlık koymaya çalışanlar olduğuna da, dikkat etmek gerekiyor!.. Hatta bir yerde bu "uzlaşma" çağrısı, daha önce yapılmış olan "Herkes bir adım geri atsın..." davetinin yeni bir versiyonu sayılır. Uzlaşma kulağa hoş geliyor ama, nasıl olacak? Mesela CHP, yeni bir anayasaya şiddetle karşı çıkıyor... Hatta Baykal, "Yeni anayasa yapmak isteyen kefenini de hazırlar..." gibi çok garip ve ürkütücü bir beyanda bulunmuştu. Oysa yeni bir anayasa, bu ülkenin en mübrem ihtiyaçlarının başında geliyor. Yeni bir anayasanın yolunu tıkamak, daha az demokrasiye razı olmak demektir. Peki AK Parti buna razı olacak mıdır? Olmalı mıdır? Olabilir mi?!. Eğer bu tarz bir uzlaşmayı kabul ederse, hatta bırakın yeni anayasadan tamamen vazgeçmeyi; hazırlanan taslağın içinin boşaltılmasına dahi razı olursa, kendisini tüketmiş olmaz mı? "Uzlaşma" kavramı doğru algılandığında, bundan herkes fayda görür şüphesiz... Lakin uzlaşmadan kasıt eğer, bazılarının beklediği şekilde, sürekli olarak bir tarafın taviz vermesi ise, bunun adı uzlaşma veya mutabakat olmaz. Hele hele, bu uzlaşma çağrılarının altında, esas olarak (Ergenekon'la daha fazla mücadele etmeyin, bu kadarı yeter...) gibi bir maksat yatıyorsa, zaten böyle bir şeyin mümkün olamayacağı açıktır... Uzlaşma karşılıklı anlayış gerektirir. Yalnız bazılarına göre, bütün kabahat daima AK Parti'de!.. Yani onlara göre, bu parti iktidara gelmekle en büyük suçu işlemiş bulunuyor... Ne yaparsa yapsın, kendisini aklaması imkansız... Bu anlayışla nasıl bir uzlaşma olabilir ki? Netice: Demokrasiden taviz vererek veya iktidarda kalabilmek için, temel prensiplerden vazgeçmeyi gerektiren pazarlıklara girmekle uzlaşma olmaz!