Son günlerde ölüm ve ağır yaralama olayları ile birlikte gündeme gelen "KAP-KAÇ" terörünün toplumu orta ve uzun vadede ne kadar derinden tehdit ettiğinin hâlâ tam olarak farkında değiliz. Farkında değiliz çünkü; bizde diğer önemli meseleler gibi bu konu da; ancak çok önemli bir vak'anın zuhuru ile birlikte gündeme gelir. Bir-iki gün gazete sayfalaraı ve tv ekranlarında bolca yer aldıktan sonra hemen unutuluverir. Taa ki, yeni bir hadise cereyan edinceye kadar... Göreceksiniz yine öyle olacak! Bu tahminimizin aksini iddia edenlere sormak lazımdır; bugüne kadar kaç tane üniversitede, yahut kaç tane sivil toplum kuruluşunda, yahut bilimsel araştırma yapan başka kuruluşta, bu kap-kaç denen ve toplum güvenliğini tehlikeli şekilde tehdit eden illete dair ciddi araştırma yapıldı? Kazara yapılmışsa bile bunların hangisi toplumla paylaşıldı? Paylaşıldıysa ne gibi olumlu-olumsuz tepkiler alındı? Bazı emniyet makamları halkın duyarsızlığından şikayet ediyor? Acaba bu duyarsızlık nereden ileri geliyor? Kap-kaç terörü sadece bir asayiş meselesi mi? Yoksa kökü çok daha derinlerde olan bir sosyal problem mi? Ekonomik krizler, yüksek işsizlik oranı, ondan da önce eğitimsizlik, anormal göç ve düzensiz şehirleşme, parçalanmış aileler, yoz kültürün ve lümpen hayatın eseri olarak sayıları her geçen gün artan gayri meşru ilişki mahsulü çocuklar, ürkütücü bir hızla sayısı artan sokak çocukları, kimsesiz, barınaksız, korumasız, uyuşturucu ve uçucu madde bağımlısı, suç makinesi çocuklar... Ve aileyi temelinden dinamitleyen, aile düzenine başkaldıran sözümona serbest yaşam. Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan süfli bir hayat. Bu süfli hayata özendiren kozmopolit televizyon dizileri. Bilinçsiz insanları kolayca iğfal eden, tuzak dolu pespaye diziler. Ve bunların zehirlediği zavallı bilinçsiz insanlar. Sahte parıltılı yaşantı uğruna hayatları dahil bütün değerlerini kaybeden bedbaht kişiler. Netice olarak, uyuşturucu yaşının 11'e kadar düştüğünü ortaya koyan ürkütücü raporlar!.. Peki çare? Hani nerede tedbirler paketi? İstanbul'da son günlerde yaşanan korkunç olaylar, bu konuda yeteri kadar alarm veriyor. 18 yaşındaki genç trenden atılarak öldürülüyor. 50 yaşındaki bir kişi gaspa direnince demir çubukla gözü çıkarılıyor. 30-40 kişilik bir serseri grubu (Tinerci, uyuşturucu bağımlısı vb.) bir siteyi basıp güvenlik görevlilerini kesici ve delici aletlerle yaralıyor, vs. vs... Peki kap-kaç terörü yalnızca İstanbul'un meselesi mi? İzmir- Adana- Mersin- Diyarbakır ve hızlı göçe maruz bulunan diğer şehirler, aynı problemle yarın yüz yüze gelmeyecek mi? Hatta gelmediler mi? Yalnızca İstanbul'da 2003 yılında tam beş bin kap-kaç vak'ası meydana gelmiş. Emniyet açıklamasına göre bunlardan üç bininin failleri yakalanmış. Failler yakalanmış da acaba sonuç ne olmuş? Kaç tanesi mahkumiyet almış? Mahkumiyet alanlar sonuçta nasıl bir insan oluyor? Islah-ı nefs edip uslanıyor mu, yoksa cezaevinden kurtulduğu gün, ayağının tozu ile yeni bir gaspa mı teşebbüs ediyor? Cezaevlerinin durumu nedir? Mahkumlara eğitim verme imkanı hangi seviyede? Bu soruları peş peşe sıralamak mümkün, ama cevapları daha önemli tabii. Hükümet, dört bakanı (İçişleri, Sağlık, Milli Eğitim ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanları) görevlendirerek bir komisyon kurmuş. Temennimiz bu komisyonun kağıt üstünde kalmaması. Zira Türkiye'de bazı işlerin komisyona havale edilmesi, çoğu kere en hafif deyimiyle konunun hasıraltı yapılması manasına gelir! Ve bu mesele, sadece hükümetin üstesinden gelebileceği bir şey değil. Toplumun bütün kesimlerinin bilinçli bir şekilde devlet ve hükümet organları ile iş birliği yapması gerekir. Üniversiteler, okullar, din adamları, gönüllü kuruluşlar ve tek tek bireyler. Her biri üstüne düşen vazifeyi yapmak durumunda. Ama en önce meselenin gerçek boyutları, sebepleriyle birlikte ortaya çıkarılmalı. Ancak o zaman doğru tedbirler alınabilir. Yani bataklığı kurutmadan sivrisinek tasallutunu önlemek mümkün değildir.