Yılanın başı küçükken...

A -
A +

Bugün herkesin sorguladığı konu; terör örgütüyle devam eden çeyrek asırlık mücadeleye rağmen, neden problemin bir türlü çözülemediği ve gitgide daha fazla sıkıntı verir noktaya tırmandığıdır. Atasözünü hepimiz biliriz ama, gereğini yapmak konusunda ne yazık ki, bir türlü harekete geçilmedi. PKK örgütünün ilk kitlesel eylemi olarak genellikle 1984 yılındaki Eruh ve Şemdinli baskınlarına işaret edilir. Oysa burada önemli bir yanılgı vardır. Çünkü bölücü örgütün terör eylemi en az on yıl öncesine uzanmaktadır. 1970'li yılların ikinci yarısından itibaren özellikle Şanlıurfa'nın Hilvan, Ceylanpınar, Suruç, Viranşehir ve Siverek ilçelerinde çok büyük çaplı olaylar yaşanmıştır. O dönemde örgütün adı farklı olduğu için sanki başka bir hareketmiş gibi bir algılama var. Örgütün PKK ismi ile kurulduğu 1978 Kasım ayına kadar; hâlâ daha anlaşılamayan sebeplerle Şanlıurfa'nın il sınırları içindeki dehşet verici gelişmelere âdeta seyirci kalınmıştır. 1978 yılında devrin ana muhalefet lideri Süleyman Demirel, Başbakan Ecevit'e yazdığı bir mektupta; devletin İçişleri Bakanının iştirak ettiği bir cenaze merasimine, üç yüz kalaşnikoflu kişinin katılmış olmasının; T.C. Devletinin büyük bir zafiyeti olduğunu yazmıştı... Ne yazık ki, bu zafiyet devam etti. PKK'nın tepe kadrosu, kendisini garantiye almak için Suriye'ye geçip yerleşirken, aynı tarihlerde (1979 yılı) Türkiye genelinde sıkıyönetim ilan edilecek ancak; anarşi ve terör bir türlü durmayacak ve 12 Eylül 1980'de askerî müdahale olacaktı. Lakin bölücü terör, askerî yönetimin yaptığı vahim hatalar neticesinde daha da yayılıp taban buldu ve neticede 1984'teki felaket noktasına gelindi. Bölücü örgüt, 80'li yıllar boyunca bir taraftan terör ve tedhiş estirip binlerce vatandaşın kanına girerken; diğer taraftan Türkiye'nin Avrupa ülkelerinde bozulmuş olan imajının da etkisiyle, buralarda müthiş bir propaganda ve siyasî destek imkanı buldu... Bu yıllarda hiçbir Avrupa devleti terör örgütünü engelleyecek en ufak bir harekette bulunmadı. Aynı yıllarda, Federal Almanya parlamentosunda bir Türk dostu parlamenterin (Dış Politika Komitesi Başkanı Dr. Hans Starken) kararlı çalışmalarıyla nihayet bu ülkede PKK'nın faaliyetlerini yasaklayan bir karar alındı ve ülke genelinde aynı gece binlerce örgüt evine baskınlar düzenlendi. Bu olay, aynı zamanda bir devletin nasıl çalışması gerektiğinin bir göstergesidir. Kanunî bir yasak yok iken, bölücü örgüt faaliyetlerine ses çıkarmayan Almanya; yasaklama kararı alındıktan sonra da bir gün dahi gecikmeden, bu yasağın hukuki icabını yerine getirmişti!.. Aynı zamanda uzun yıllar Türk-Alman Dostluk Cemiyetinin başkanlığını da yürüten (kendisi gerçek bir Türk dostu idi...) müteveffa Hans Starken'le bir görüşmemizde şaka yollu olarak bana şöyle sormuştu: "Mr. Kapan yavaş yavaş ne demek?) Starken'in öğrenmiş olduğu birkaç Türkçe kelimeden biri olan "yavaş"ın izahını daha sonra kendisi şöyle yaptı: "Sizin bütün içişleri bakanlarınıza (o isimleri de söyledi ama buraya yazmıyorum!..) şunu anlatmaya çalıştım. Elinizi çabuk tutunuz. Bu PKK'ya karşı ne tedbir alacaksanız alınız. Yoksa bir müddet sonra Avrupa ülkelerinde size karşı şiddetli bir politik reaksiyon yükselebilir! Ama bütün bakanlar bana hep şu karşılığı verdi: Yavaş yavaş!.. Sonra dediklerim maalesef çıktı...) İşte böyle "yavaş yavaş" deyip yılanın başını küçükken ezmeyen Türkiye, yıllar geçtikçe içeride ve dışarıda daha büyük meselelerle yüz yüze geldi. Bugünkü durum, geçmişteki hataların sonucudur...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.