Yine tören konuşmaları...

A -
A +

Cumhurbaşkanı A. Nejdet Sezer, önceki gün yeni yasama yılının başlaması dolayısıyla TBMM'de bir konuşma yaparak; çeşitli konular hakkında görüşlerini açıkladı. Sezer'in söyledikleri içinde esasen pek fazla yeni bir şey yoktu. Yani Cumhurbaşkanı şimdiye kadar çeşitli vesilelerle ifade ettiği düşüncelerini, bir kere daha derli toplu şekilde tekrarlamış oldu. Sayın Sezer'in konuşması, çerçeve itibariyle epeyce geniş tutulmuştu. Dahili ve harici hemen her konuya temas etti. Türkiye Cumhuriyeti'nin yapısı, nitelikleri ve kuvvetler ayrılığı sistemi ile ilgili Anayasanın bütün maddelerini zikrederek kendi bakış açısından yorumladı. Sezer'in Anayasa maddelerine getirdiği yorumların bir kısmı, hukuk dünyasında yaygın olarak bilinen ve üzerinde büyük çapta mutabakat sağlanmış başlıklardır. Ancak bir kısmı da kendi kişisel görüşlerini yansıtmakta ve tabiatıyla farklı düşünenlerin itiraz ve eleştirilerine açıktır. Sayın Sezer, Millet Meclisi'nin açılışında konuşma yaptı ama; "Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu" bir sistemde; milli iradenin tecelligahı olan Meclisi görev, yetki ve fonksiyonunu; adeta sıradanlaştırdı. Seçilmişlerle atanmışları eşitlemek için epeyce gayret sarf etti... Oysa demokrasinin ruhu, egemenliğin ve dolayısıyla bütün yetkilerin sahibi olan milletin; kendisini, yani milli iradeyi temsil etmek üzere görev ve yetki verdiği seçilmişlerin; ülkenin idaresinde belirleyici ve temel yetkiyi haiz olmasıdır. Sezer'in esas güç diye nitelediği; iktidar gücünün dengelenmesi ve yasama ve yürütmenin tek elde toplanmasının önlenebilmesi için, son sözü söyleme yetkisinin yargıda olduğu yolundaki yorumu, bu açıdan tavzihe ve tashihe muhtaçtır. Zira bu yaklaşım her şeyden önce; Sayın Cumhurbaşkanının belirttiği "Erkler arasındaki ayrılık hiyerarşik bir üstlüğün ifadesi değil, devlet yönetiminde dengelerin kurulması ve işbirliğinin sağlanmasıdır..." değerlendirmesine de ters düşmektedir. Bir hukuk devletinde yargının işleyişi; mevcut olan anayasa ve yasalar çerçevesinde gerçekleşir. Bu bakımdan izafidir. Oysa Meclis'in yetkisi mutlaktır. Yargının bağımsız olması; mevcut hukuk sistemine göre görevini yerine getirirken, yasama veya yürütmenin etki ve müdahalesinden beri olmasıdır. Hukuk devleti demek, yargıçlar devleti demek de değildir. Anayasa mahkemesinin, yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemesi bir teknik incelemedir. Bu yetki, Anayasa mahkemesinin kendisini yasama organının yerine koyma hakkını vermez. Yani yerindelik incelemesinde bulunamaz. Seçilmişler-atanmışlar kıyaslamasında da; millete kimin hesap verme durumunda olduğuna dikkat etmek gerekiyor... Kısacası hukuk devletinin işleyişinde, milli iradenin yerini ve üstünlüğünü doğru tesbit etmezsek, demokrasinin işleyişinde sıkıntılar baş gösterir. Diğer taraftan, Sayın Sezer'in ileri sürdüğü irtica tehlikesinin mahiyeti pek belli değildir. İnsanların bireysel ölçekte dine yönelmesi, bazı kişilerin dindarlığa önem vermesi; irticai tehlike olarak görülebilir mi? Salt laiklik kavramının tartışmaya açılmak istenmesini, irtica tehlikesi olarak görmek ne derece doğrudur? Daha geçen gün bu köşede Fransa'da laiklik kavramının tartışmaya açıldığından bahsetmiştik. Ama ülkemizde hem Cumhurbaşkanı, hem de Silahlı Kuvvetlerin üst düzeydeki komutanları; bu durumu irticai tehlike olarak değerlendiriyor... Bu konuların ciddi biçimde tartışılması gerekiyor. Tartışmayı tehlike olarak görmek, başka ülkelerin pek ala tartıştığı bazı kavramları tabulaştırmak doğru değildir. Hem dogmalara karşı olduğunuzu her fırsatta tekrarlayacaksınız; hem de dogmalar oluşturacaksınız... Bu büyük bir çelişkidir. Her şeyi doğru zeminde tartışabilmeliyiz. Ülkede, dininin gereklerini yaşamak isteyen insanların sayısının artması ile; devlet işlerinin dini hükümlere göre düzenlenmesi veya yürütülmesi tamamen ayrı konulardır. Ama bazıları ısrarla, bunu birbirine karıştırmaktadır. İrtica tehlikesi iddialarının yeniden yükseldiği şu dönemde; Avrupa Birliği'nin resmi raporlarında, ülkemizde dini özgürlükler alanında sıkıntı ve engellerin mevcudiyetinden bahsediliyor... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çeşitli kararlarında; bir ülkede demokrasi ve özgürlüklerinin gerçekten mevcut olabilmesi için, değişik düşüncelere izin verildiğinin sadece kağıt üstünde değil; gerçek hayatta da bu fikirlerin savunulabildiğinin açıkça görülmesi gerektiği vurgulanmıştır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.