Neredeyse bir buçuk yıldır tartışılan YÖK Yasa Tasarısı bugün Meclis gündemine geliyor. Ve tartışmalar da yeni bir boyut kazanarak sürüyor... Herkes kendi penceresinden baktığı için bugüne kadar, üzerinde mutabakat sağlanamayan Tasarı'nın Meclis'ten geçmesi de tartışmaları bitirmeyecek. Hükümet, YÖK'ün, Üniversitelerarası Kurul'un ve rektörlerin gönlünü yapmak için epeyce yavaştan aldı. Ancak YÖK'ün eski başkanı Kemal Gürüz, hiçbir zaman uzlaşma ve konuya olumlu yaklaşma niyetinde olmadığından, bir yıl hiçbir şey yapılamadan geçti. Yeni Başkan Teziç, ilk günlerde daha esnek bir görüntü vermekle birlikte, çok geçmeden hükümetle müşterek bir yaklaşım içinde olmayacağını gösterdi. Buna karşılık geçen süre içinde, bir arpa boyu yol alınamadığını gören hükümet; konuya çözüm getirmede esas sorumluluk sahibi olarak, sonuca gitme kararı aldı. Beklenenden daha dar kapsamlı ve YÖK ile bazı rektörlerin ve bazı medya mensuplarının, muhalefet partisinin şiddetle eleştirdiği 11 maddelik tasarının dünü kısaca böyle... Bugüne gelince, yukarıda belirttiğimiz gibi, her kesim kendi nokta-i nazarından bakıyor. YÖK ve bazı rektörler bu tasarının maksadını, sadece İmam-Hatip Lisesi mezunlarının önünü açmak olarak görüyor. Yüksek Öğretim sistemiyle ilgili düzenlemeleri de, belli bir siyasi görüşün üniversitelerde öne çıkarılması şeklinde değerlendiriyor. Medyanın bir kısmında da, sürekli olarak konu İmam-Hatip Liselerine indirgeniyor. Acaba doğru mu? Türkiye'de yaklaşık bir milyon meslek lisesi öğrencisi içinde İmam Hatip Liselerine gidenlerin sayısı 70 bin civarında. Yani bu kitlenin yüzde yedisi... Hükümet ve konunun sahibi olan Milli Eğitim Bakanlığı, meseleyi ısrarla "Meslek Liseleri" şeklinde alsa da, muhalif kanadı bir türlü buna inandıramıyor. Özellikle niyet sorgulamaktan vazgeçmeyen dar bir kesim, sürekli olarak "İmam-Hatipler" şablonunu canlı tutmaya çalışıyor. Bu kesimin İmam-Hatip Liselerine çarpık bakmasının izahı kolay değil. Milli Eğitim Temel Kanununa göre kurulan, müfredatlarının da diğer okullar gibi Milli Eğitim sistemi çerçevesinde belirlendiği; öğretmenlerin diğer okullara da ders veren aynı öğretmenler olduğu, kısacası her yönüyle anayasa ve kanunlar dahilinde tedrisatın yürütüldüğü, yani yasallık ve devletin kontrolünde olma açısından, diğerlerinden hiçbir farkı bulunmayan bu okullardan mezun olan insanlara niye değişik ve şüpheli gözlerle bakılıyor olabilir? Böyle bir yaklaşım ayırımcılık değil midir? Farklı katsayı uygulamasıyla, sadece İmam Hatipliler değil, meslek liselilerin tamamı mağdur durumda iken, sırf birincileri engellemek için konuyu bağnazca ele almak kabul edilebilr mi? Türkiye ne zaman meseleleri tarafsız ve objektif ölçüler içinde tartışmayı öğrenecek acaba? Birilerini veya bir kesimi sürekli suçlayarak, suçlu görerek, neredeyse doğuştan suçlu kabul ederek nereye varabiliriz? Her ağzını açan medeniyetten, hoşgörüden, uzlaşmadan vs. dem vuruyor ama, iş belli bir noktaya gelince yüzlerdeki maskeler düşüveriyor. Birtakım evhamlardan kurtulmak için daha ne kadar bekleyeceğiz? Eğer herkes sadece kendi doğrularını kabul edip gerçek doğrulara sırt çevirirse, ihtilafların sonu gelmez. Son bir buçuk senede YÖK ve Meslek Liseleri konusuna harcanan zaman ve enerjiye bakınız, bir de alınan neticeye... Kanun çıktıktan sonra da, Cumhurbaşkanı vetosu, Anayasa Mahkemesine iptal davası vs. vs... Bu ülkeye yazık etmiyor muyuz?