YÖK Başkanı Erdoğan Teziç'in görev süresi dört gün sonra bitiyor. Epey zamandır, Teziç'in halefi olarak bazı isimler medyada dolaşıyor. Bu konuda, birbirinden farklı birçok spekülasyon yapılıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Pakistan'a giderken, beraberindeki gazeteciler; yeni YÖK Başkanının kim olacağı yolunda soru soruyorlar. Cumhurbaşkanı tabii olarak isim bazlı soruyu cevapsız bırakıyor. Ancak gazeteciler ısrar edip, YÖK Başkanının nitelikleri konusunda kendince yorumlar da yapıyor. Bunun üzerine Sayın Gül, şahıs odaklı yaklaşımlardan ziyade sisteme bakmak gerektiğini ifade ediyor. Mevcut sistemin mutlaka ıslah edilmeye ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Bu arada mevcut sistemin suistimale açık yönlerine dikkat çekmek için de; enteresan bir örnek veriyor. Rektör adayı olarak kendisine sunulan isimlerden birinin dosyasına, bir ihbar notu iliştirilmiş. Notta yer alan iddiaya göre, söz konusu ismin eşi "karaçarf" giyiyormuş!.. Haliyle Cumhurbaşkanı bu konunun irdelenmesini istiyor. Sayın Gül'ün ifadesine göre, akla gelen ilk husus rektör adayının eşinin başörtülü olma ihtimali. Ama yapılan araştırmada, bırakın eşin başörtülü olup olmaması; görülüyor ki rektör adayı bekar. Acaba boşanmış mı diye konu iyice tedkik ediliyor ama; bahse konu profesör meğer hiç evlenmemiş! Şimdi durumun vehametine bakınız. Rektörlük gibi çok önemli bir tama için; Cumhurbaşkanlığı makamına sunulan dosyaya, kim tarafından ve nasıl iliştirildiği belli olmayan bilgi notunda; aslı astarı olmayan ve tamamen ilgili kişinin önünü kesmeye (Elbette bir başkasının önünü açmak için.) dönük bir karalama ve çelmeleme eylemi... Cumhurbaşkanı; işte sistemdeki bu ve buna benzer sakatlıklara dikkat çekmek için, yaşanmış bu olayı anlatıyor. Kim bilir şimdiye kadar bu şekilde kaç kişinin önü kesildi, kaç kişinin istikbaliyle oynandı, kaç kişinin hakkı gasp edildi! Birebir duyduğumuz buna benzer başka hikayeler var. Ama, (İşin tabiatı icabı) belgesini sağlamak mümkün olmadığından; yer, zaman ve kişi ismi belirterek yazamıyoruz. Fakat bu konularla az çok ilgisi olanların şüphesiz bildikleri pek çok hadise var. Yani; üniversiteler ile YÖK ve Cumhurbaşkanlığı arasındaki süreçte, hangi noktalarda ve ne şekilde; kimler gizli veya açık rektör atamalarında ne şekilde müdahil olabildiğini analiz etmek için, belki ciltlerle kitap yazılabilir. Sayın Gül'ün seslendirdiği sadece bir örnek ama; mahiyeti itibariyle çok dikkat çekici. YÖK Başkanı derhal bir basın açıklaması yaparak, kendilerinin böyle bir bilgi notu göndermediğini ifade etti. Konunun gereksiz polemiklere yol açmaması için Cumhurbaşkanı da bir açıklama yaparak; kendisinin de söz konusu bilgi notunun YÖK'ten geldiğini söylemediğini belirtti. Tartışmanın burada kalıp kalmayacağı veya sürecekse nasıl bir seyir izleyeceği şimdilik belli değil. Ama her halü kârda bu olay, görev süresi boyunca ağır eleştirilere maruz kalan YÖK Başkanı Teziç için, son anda gelen bir savunma fırsatı olacak nitelikte değildir. YÖK'ün böyle not göndermemiş olması, sonuç itibariyle bu tür olayların vukua gelmesini önlemiyor. Çünkü sistem bizatihi böyle olayların meydana gelmesine elverişli. Şikayet konusu da budur zaten... Şu halde YÖK Başkanının kendisini ve kurumunu savunması, bu olay özelinde geçerli ve anlaşılır olmakla birlikte; bundan öteye fazla bir anlam taşımıyor. Zira öteden beri, üniversitelerin yönetim kademelerindeki sıkıntılar, rektör ve dekan atamalarındaki rahatsızlık ve şikayetler ile genel olarak yüksek eğitim verme ve bilimsel çalışma yapmakla görevli bu kurumlardaki yetersizlik dikkate alındığında; mevcut sistemin behemahal değiştirilmesi gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor! Onun için bu olaydan yola çıkarak, YÖK'ü aklamak mümkün değildir. Keşke imkan olsa da, bugüne kadar rektör atamalarında dönen kulisler; kimi zaman irtica, kimi zaman başka yaftalarla karalanan insanlar hakkında yapılan asılsız ihbarlar, birilerinin önünü açmak için döndürülen dolaplar bütünüyle gün ışığına çıkarılabilse! Bilim kisvesi altında çevrilen karaçarşaflı filimler; reytingi yüksek bir yerli dizi olarak vizyona sokulsa...